(23 EKİM PERŞEMBE)
Haberini alır almaz sana geldim.
Seni bırakıp gitmişler, evde yalnız kalmışsın.
Sevgili gelinin ve vefalı torunların pıllarını pırtlarını toplayıp evi terk etmişler.
Kalan tek oğlun da almış başını Amerika'ya gitmiş, 97 yaşındaki annesini düşünmeden.
Gündüzleri pislik götüren evde bir başına, odandan pek çıkmadan yataktaymışsın, akşama doğru alt komşu seni alıp kendi evine yemek yedikten sonra bunamış annesiyle karşılıklı yataklarda yatırırmış.
Yürüteçsiz yürüyemediğinden, çamaşırını makineye atıp düğmeyi çevirmen bile zor, komşu yardım etmese.
Aşağıda market yakın ama, apartmanda asansör olmayınca 5.kattan inip alışverişini taşıman imkansız. Alışverişe çıkarken ihtiyacını sormaya gelen komşuların ekmeğini suyunu bırakıyor ancak. Çorbanı yapacak kap bırakmamışlar giderken. Tek tük bardak, tabak...
Mutfak yağ içinde, kötü kokuyor. Yerler kırık dolu, sehpalar toz yuvası...
Gelen gidenin yok bizden başka, arada bir küçük torunun uğrayıp para istermiş. Sağolsun.
Haline çok üzüldüm, ilk defa seni yaşlanmış ve aciz gördüm, babaanne.
Babam hayatta olsaydı, hiçbiri bunlara cür'et edemezdi, biliyorsun sen de.
Şaşılacak bir vurdumduymazlık içinde öz oğlun, aklı almayacak bir zalimlik halinde gelinin, torunların. Ama şaşıracak halimiz kalmadı artık-senelerdir ölmeni çok isteyen onlar değil miydi zaten?
Defolup gitsinler boşver!
Zaman öyle acayip şey ki; yeterince uzun yaşayan herkes adaletini görür.
Ben de görürüm hepsinin sonlarını, yalnızlıklarını, muhtaç hallerini...
Şimdi ben yanındayım babaanne, bırakmam artık seni, son günlerinde.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder