Yine beklenmedik, yine kendiliğinden, yine pek keyifli bir gece...!
Heyecan verici bir oyun için Kadıköy'den yola çıktık, biraz araştıra taraştıra da olsa sonunda Cihangir'deki Bo sahne denen henüz yeni kurulduğundan pek rahat olmayan, oyun izlemeye katiyen elverişli olmayan ve ters çevrilmiş kelebek kanatları kullanılmış logosunu hayrına değiştirmek istediğim mekana ulaştık.

Bu arada bakkal her şeyi biliyor, hani "biz burada canımız çekince keyfimize göre sanat yapıyoruz ama genelde aheste avare takılıyoruz" tarzı genç yetenekler mahallelerini hiç bilmiyorlar, boşuna sormayın.
Beklerken hafif sosyofobimiz tutmuş olsa da, oyun pat diye bombardıman sesleri ve Wagner'in görkemli Valkyrie uvertürü ile girince, mecburen soğuk ve rahatsız sandalyelerimize yapıştık.

Zaten Hitler'in sığınakta kendini öldürmeyi tasarladığı son 12 saatini temsil eden oyun, sizi yerinize mıhlıyor. Yerlerde sürünen, bombardıman başlayınca masanın altına saklanan, sandalyesini Eva gibi öpen, aynaya tüküren Burak Sergen'i takip etmeye çalışırken zorlanıyorsunuz.

Hitler'in tüm karakteristik mimik ve pozlarını, hitabetini hap gibi yutmuş bu adamı ter içinde bırakan 1.5 saatlik tek kişilik performansını gönülden alkışladık.
Hele tam da tepemizde birdenbire spotların yandığı ve artık Burak Sergen değil bizzat Hitler olan adamın parmağıyla işaret ederek üzerimize yürüdüğü anlarda resmen ürktük. Oyunun sonunda doğaçlama olup olmadığını merak ettiğim kısa bir "aslında hepimizde biraz faşistlik var" konuşması da güzel nokta koydu doğrusu.
Yediğimiz tokadı hazmetmek bize birkaç içkiye mal olacaktı, dolayısıyla her zamanki bara seyrettik. Hava bu kadar can yakıcı soğuklukta olmasa daha iyiydi.
Birer Lynchburg Lemonade, birer "dark ale içine baileys-jack shot bardağının atıldığı" İrlanda kokteyli(adı neydi onun?) devirdikten sonra kendimizi hatırlamaya ve eğlenmeye başladık.
Tesadüfler bizi, arada bir o barın önünde karşılaştığım bir arkadaş ile onun yanına gelmiş tanımadığımız bir başka arkadaşla karşılaştırdı. Çok konuştuk, çok tartıştık, Enver Paşa'dan girdik, Türkçe'nin sadeleştirilme hareketi ve Ziya Gökalp'a vardık, erkek ve kadın cinslerinin dürtülerinden söz açtık, Nietzsche'nin nazi ideolojisinden sorumlu olmadığında hem fikir olduk.
Epeyce üşüdük, bolca içtik,hayli güldük, azcık dans ettik ve tantuniyi eksik etmedik, derken geceyi sabah ettik.
Böyle geceler çok güzel hoş da, ertesi sabahlar pek fena!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder