10 Mart 2023 Cuma

4952

 (12 OCAK PERŞEMBE)

Eski yazılarımı keşfetmeye devam ediyorum:

Bir haftadır yoksun, gelmiyorsun. Yokluğun anlam veremediğim bir yoksunluk bırakıyor odamın havasına.

Kötü, garip, uykusuz geceler geçirdim ben, biliyor musun, yokluğunda. En rahatsız uykulara daldım, en tuhaf kabuslarda en tehlikeli silahlarla donanmış en zalim düşmanlardan kaçtım. Her gece, uykuyu ertelemek için kitaplara başladım, saldırırcasına okudum, sonunda sabaha doğru yorgun, yenilene dek mecburiyete... Kimi sabah, korkudan hızlanmış kalbimin atışıyla uyandım. Uyandıktan sonra bile kaçış yolları üretmeye çabaladım zihnimin labirentosunda, yenilmez bilinçaltı düşmanlarımdan. Kimi sabah, bağırarak uyandım; "Anne!" diye, ama sesim bir türlü çıkmadı. Islaktı yanaklarım, ağlamıştım rüyamda, hatırladım, tüm ailemi görmüş ve isyan etmiştim onlara. Uyandıktan sonra da devam ettim ağlamaya. Hatırladım; rüyamda babam bana "Bu kadar kini kimsenin içine sokmasına izin verme." diyordu, içimde taşıdığım kızgın lav kinimin karşısında gözleri çaresizlikten ıslak, "Çünkü taşıyamazsın."
Kötü, garip, uykusuz geceler geçirdim, yoksunluğunda...

Müziğin ruhundan güneşin doğuşunu izledim, biliyor musun ben, yokluğunda. Matthaus Passion dinledim, güneşi beklerken, penceremin başında. Her ses teker teker damladı üzerime, usulca, pıt pıt, küçük yağmur taneleri vücudumda... Gizlice ıslattılar beni, hiç fark ettirmeden bana, tatlı büyülerinin etkisiyle uyuşmuş gibiydim ben o sırada. Sürekli başlayıp biten ve geri dönüp yeniden başlayan melodi, pıt pıt, gözümün önünde hiç görmediğim bir dönemin resmi, pıt pıt... Sesler bir bir düşüyor, hiç bitmeyen melodi dökülüyor, sonra yavaşlıyor, eriyip yok olana dek, usulca tükeniyor, avucumda bir kar tanesi şimdi, pıt... Sıcaklığımda eriyor, su olup parmaklarımdan akarken bir yenisi düşüveriyor avucuma, pıt!
Büyülerin en uyutucusu, en kendinden geçireni; müzik... Böyle şükredilesi bir sabahın şafağında burada durup bu büyüye teslim olmak, hiç bitmeden tekrarlanan melodi, her bitişte yeniden başa dönen, sanki içime akar gibi, incecik, öyle zarif; yüzüme çarpan yumruk değil ama öyle sersemletici ki yumuşak dokunuşu; gözlerimi açamıyorum, ayık düş görüyorum, yinelendikçe büyüyen ve büyüleyen melodi...
Müziğin ruhundan güneşin doğuşunu dinledim, senin yoksunluğunda, kendimi ona bıraktım, alıp götürsün diye uzaklara.

Bir haftadır yoksun, gelmiyorsun, bütün bu yazı bu şiir bu aşk da yoksun diye çıktı ortaya, ama bir şekilde senle doluydum, yoksunluğunda...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder