(25 ŞUBAT CUMARTESİ)
Bu hafta sonu acil siparişleri yetiştirmek için cumartesimin ilk yarısını çalışarak geçirmem gerek.
Öyleyse dev kahvaltı ile başlayıp güne, öğleden sonraya kadar devam edeyim boyamaya...
Tatlı bir genç çift için sevimli bir çift ayakkabı hazırladım.
İşleri bitirdikten sonra biraz yorgun hissediyordum, yağmur da çiselemeye başlamıştı dışarıda. Sinema öncesi bir film de evde seyredelim dedik ve Arrival'ı koyduk.
Değişik bir uzaylı filmi izlediğime sevindim öncelikle; dünyamızı işgal etmeye gelmemişler bu kez ve gir vücutlu büyük gözlü yaratıklara benzemiyorlar.
Aslında epeyce felsefik bir arka planı olan, farklı açıdan bakan bir film. Uzaydan gelen 7 bacaklı yaratıklar geleceği görme yeteneğini bir silah gibi kullanması için dil bilimci kadın kahramana sunuyorlar. Peki geleceği bile bile aynı hayat yolunda devam etmeyi seçer mi insan?
Akşamki film festivali biletimiz ise bambaşka bir dünyaya sürüklüyor bizi; Lust for Life eşliğinde "Her şeyi yapabilirim" kafasında Edinburgh arka sokaklarında koşturan serserilerin enerjisine!
Efsane yeniden toplanmış, benim aslında çok da önemli yer verdiğim bir film sayılmaz kişisel tarihimde, Trainspotting. Yazarını da sevmem hatta, ama müzikler şahanedir ve Danny Boyle elbette her zaman saygıdeğerdir.
Kült olduğu muhakkak, hakkını teslim etmek lazım. 90ların grunge akımımın eşsiz örneği, renk ve müzik kullanımıyla tavlayan bu film ne yazık ki Fight Club misali aşırı tüketildi.Eğlenceli, Hangover tadında bir devam filmi çekmiş, biterken alkış koptu-ne de olsa bir kitlesi var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder