Bugün bir parça aşama kaydediyor iyileşme konusunda, yine de evden çıkmıyoruz. Yaşasın tembellik!
Pek de bilmeden aldığımız bir film vardı, onu izliyoruz: Tanrının Oğlu.
Yabani, doğada göçebe yaşayan neredeyse vahşi, aslında çocuk gibi dürtüsel bir adamı anlatan izlemesi biraz zor bir film.
Amerikan sistemine, toplumsal hayatın dayatmalarına itirazları var elbet ama biraz dolaylı ya da uzatarak mı söylüyor, bilemedim.
Fazla iz bırakmayacak bir filmdi, yine de pazar öğlenimize eşlik etti.
Asıl eğlencelisi, birlikte tavuk suyu çorba içerken en sevdiğim Türk filmi Bizim Aile'yi belki 100.defa izlemekti.
Kanepede battaniye altında sarılıp, 70lerin ahşap konaklarının güzelliğine ve bu evlerin fakir ailelere ait olmasına şaşmak, kalabalık ailelere özenmek, muşamba masa örtülerinde alüminyum tencerelerde yenen yemeklerin tadını özlemek,Yaşar ustanın zalim fabrika patronuna çıkışmasına hayran kalıp basma perdelerin desenlerini hatırlamak çok tatlıydı...
Nişan çikolatalarımdan birkaç tanesi eksildi!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder