(17 TEMMUZ CUMA)
Buranın kahvaltıları biraz fakir; sebzeli omlet olmasa doyulmaz. Neden acaba beyaz ekmeğin yanında bir köy ekmeği koymuyorlar, veya minik paketli reçel-bal yerine ev yağımı reçel çeşitleri sunmuyorlar diye söylenirken, bungalovlarda kalan kitlenin bu detaylardan anlamayacağını hatırlattı erkek arkadaşım. Olabilir, ne versen yer cinsten rahat bir gençlik tayfası buraları daha çok tercih ediyor.
Yine Çıralı maratonu başlıyor; atm bulmak ümidiyle dev çalılar arasından düzgünsüz toprak yollardan yürüyüp dolanıyoruz. Güneş adeta peşimizden geliyor gölgemizle birlikte, kollarımdan ve göğsümden sicim gibi süzülen ter damlalarını görüyorum.
Buralara daha önce gelmemiştim, Çıralı'nın iç tarafında bir iki ruhsuz restoranın yanında aykırı duran bir iki acayip masaj salonu, aromaterapi şeysi var. Sıcak bastırınca sanki hayat duruyor etrafta; cırcır korosundan gayrı bir sarı sessizlik çöküyor...
Antalya'dan gelen arkadaşımızı karşılıyor, birlikte denize giriyoruz. Buranın denizini ne yalan söyleyeyim-sevemedim bir türlü. Tuzdan bulanık, ılık ve heyecansız geliyor bana.
Erkek arkadaşımın eskiden tanıdığı bir yerlisi var buranın: Hüseyin Amca'yı yeni açtığı bungalovlarında ziyarete gidiyoruz. Birer soda içip sohbet ediyoruz. Geçen sene Kaş'ta tanıştığımız barmen çocuğun açtığı kahveciye uğramak için kalkıyoruz sonra; onun komşusu çatlak bir amcayla tanışıyoruz.
Akşam yemeğinde her kazandan birer kepçe doldurmuşken tabaklarımıza, 9-10 yaşlarında bir çocuğun masasına oturuyoruz. "afiyet olsun" deyip lafı atıyor bize, amma da rahat ve girişken bir çocukmuş-yemeğini kaşıklarken arada bir sohbet açmaya çalışıyor. Biraz ilgi gösterip ben de konuşturuyorum onu; ailesinin işi dolayısıyla bebekken İngiltere'de yaşadıklarını ve bu sebeple İngilizce'yi ana dili gibi konuştuğunu söyledi önce. İngilizce devam ettim ben de; burada garson olarak çalıştığını ve tabakları toplamanın onun vazifesi olduğunu anlattı. Kendine görev edinmiş, millete çay getirip boşları götüren, fazlasıyla akıllı ve kendine güveni tastamam bir oğlan!
Böyle çıkacağını bilsem şimdiye kadar doğurmuştum, diye düşündüm onu dinlerken...
Aslında niyetimiz bir Olympos gecesi yaşamaktı bu sefer; belki Kaktüs'te başlayıp Öküz'de biten biraz danslı müzikli bir gece... Ama yorgunluk ağır basıp da uyuya kalınca, bizden daha enerjik ve hevesli olan arkadaşımı gece yarısına doğru bu tarafa gelen Çıralı tayfasının yanına bırakıp odaya geri yürüme macerasıyla yetindim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder