11 Mart 2012 Pazar

992

MİDE BULANTISI 
 Genç olmanın şöyle bir utancı var bu ülkede- tarihinden bihaber yaşarsın. Tarih deyince aklına Kahpe Bizans veya Muhteşem Yüzyıl geliyorsa başka. O zaman soyunla övünebilirsin. Peki Sivas deyince aklına ne geliyor? 
 Herkesin üzerine söz söylediği konulara yorum getirmek zordur. Bizler, 80lerin çocukları malum apolitik tüketici nesiliz, işte ipadlerle büyümedik yahut Kate Moss’un H&M için tasarladığı ucuz elbiselerle cool görünmeye çalışmadık ama Mcdonalds’ta doğumgünü filan yaptık. Bizler tanık değiliz Maraş’a, Sivas’a, darbeleri de görmedik, derste zaten hiç okumadık çünkü yakın tarih yasaktı, en fazla Atatürk inkılaplarına kadar gelebildik- Vallahi ötesini bilmeyiz! 
 Ben de sizden fazlasını bilmiyorum aslında, ama öğrendiğim kadarı midemi ağzıma getiriyor. 
19 yıl önce, ben 8 yaşımdayken, bir yaz günü Anadolu’da akla sığmayacak bir vahşet yaşandı. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği tarafından organize edilmiş şenliklere katılmak için Sivas’a davet edilmiş bir grup yazar, şair, ozan, düşünür Madımak Oteli’nde yakılarak öldürüldü. 
 Hep misafirperver bildiğimiz Anadolu insanı arasından bir kısmı, şehirlerine gelen misafirlerini yaktı. Böyle söylemek lazım. Bu kadar net. 
  Aziz Nefret 
O dönemde Salman Rushdie’nin Şeytan Ayetleri kitabını çevirmeye başlayan Aziz Nesin, düşünce özgürlüğünü savunmak isterken Muhammed’e hakaret ettiği iddia edilen bu yazarın bir nevi ortağı gibi algılanmaya başlamıştı. Bir kitabı çevirmek için yazanla aynı fikirde olmak gerekiyor diye düşünülmüştü anlaşılan… 
 Fakat bununla yetinmeyen Aziz Nesin daha da ileri giderek örneğin Sivas’ta yapılan bir röportajında şöyle demişti: “Ben mecbur değilim Müslüman olmaya, ama Müslümanlara ve bütün dinlere saygı duyuyorum.” Ne cüret! Kafa kağıdında dini hanesi bulunan bir memleketin insanısın sen, nasıl kendi dinini seçmeye cüret edersin? 
 Daha önceki röportajlarından alıntılamak gerekirse: “Türkiye'de aydınların, yazarların mutlaka Kur'an'ı okumaları gerekir. Sadece Kur'an değil diğer dini kitapları da okumaları gereklidir. İster dinli olsun ister dinsiz olsun her Türk'ün köken olarak Müslüman bir aileden geldiği için bunları bilmesi ve okuması gerekir.” 
 Ve: “Peygamberlerin büyük bir insan olduğuna inanıyorum. Ama zamanının büyüğü. Onun söyledikleri uzun zaman değerini korur. Bazı söyledikleri bugün için bile çok değerli. Ama, hiçbir faninin söylediği söz sürekliliğini sonsuza kadar koruyamaz. Bu benim kendi inancım. Bunun propagandasını yapmıyorum, kimseye dinsiz olmasını söylemiyorum." Demiş biriydi. 
 Ama yeterli değildi işte, yine de bazı sözleri rahatsız ediciydi; örneğin böyle bağnaz bir ortamda bilim insanı yetişmeyeceğini iddia ediyor ve soruyordu: “Neden bütün bu ilaçları hep gavurlar buluyor? Bizimkiler ancak bir şey keşfedildiğinde, bu Kuran’da yazıyordu, derler. Madem ki Kuran’da vardı, bu Müslümanlar aptal mı ki yüzlerce yıldır bunları ortaya çıkaramadılar?” 
 Bu soruları sormayı Aziz Nesin’den evvel akıl etselerdi herhalde böyle bir katliam yaşanmazdı. Ama buncacık soru sormaya bile işte, asgari miktarda akıl gerek… 
 Doğumlarından beri içinde yetiştikleri çevre, aileleri, büyükleri, okul ve kuran kursları, askerde komutanları ve daha neler neler tarafından akılları başlarından alınmış bir güruh işte bu düşünceleri yüzünden Aziz Nesin’i linç etmeye karar verdi. Böyle net söylemek lazım. Böyle düşüneni öldürmeli, dediler basbayağı. 
  “Kalanlar Ölenlere Şiirler Yazar.” 
93 Temmuz başı, Pir Sultan Abdal şenliklerine davet edilmiş bir grup sanatçı ve düşünür Sivas’ta nefretle karşılandı. Arif Sağ konserini dinlemeye gelmiş 1500 kişi kültür merkezinden çıkınca öfkeli grubun taşlı sopalı saldırısına uğradı. Meydandaki heykel öfkeli kalabalık tarafından parçalandı. Biz işte heykelden resimden put diye korkan, ama gizliden gizliye büyü yaptıran bir milletiz. Böylece söylemek lazım. 
 Toplanan kalabalık Kültür Merkezi’nden Hükümet Meydanı’na geldi. Valinin bakana ilettiği uyarısına rağmen Belediye başkanı Temel Karamollaoğlu tehlikenin o kadar da büyük olmadığını savundu. Sonuçta Müslüman insanlardı. 
 Yapılan anonslara rağmen sakinleşmeyen ve giderek sayısı artan kalabalık, Madımak Oteli önüne yönlendirildi. Akşam saatlerine doğru “Kahrolsun laiklik!” sloganları atan yaklaşık 5000 kişilik topluluk oteli tam anlamıyla kuşattı. Önceki günkü kaldırım çalışmasından sonra sokakta kalan kaldırım taşlarıyla otelin camlarını kırdılar. 
 Bu sırada içeride mahsur kalanlar paniğe kapıldılar. Aziz Nesin İnönü’yle konuşarak durumun kötülüğünü anlattı. Metin Altıok yanındaki şair arkadaşına “Birimizden birine bir şey olursa, kalanlar ölenlere şiirler yazar.” Dedi. Bunları bilmek lazım. 
  Hiç Garip Değil! 
5 saat boyunca polis saldırganların otele girişini engelledi, fakat sonunda 15bin kişiye ulaşan kalabalık dizginlenemez hale gelmişti. Gönderilen asker nefretten gözü dönmüş kalabalıktan korkup geri çekilince saat 19:50 de otel önündeki arabalar ateşe verildi. Yangını ilahi bir hayranlıkla seyreden gruptan biri “Allahım bu senin ateşin! Cehennem ateşi işte!” diye haykırdı. Aynen böyle, tekrarlamak lazım. 
  Cehennem ateşini kendi elleriyle dünya üzerinde yaktılar yani basbayağı. 
  “Müslüman Türkiye!” bağırışları duyuluyordu. Ortalık toz duman ve göz gözü görmezken, varlıklarının başka anlamı olmadığı için, Müslümanlık üzerinden kendilerini tanımlayan bu akılsız, bağnaz, cahil sürü belli ki kendisiyle epey gurur duyuyordu. 
 Şimdi büyük bütçeli filmlerde izlerken inanılmaz gelen bazı tarihi olaylar var ya; Yahudi soykırımı gibi-hiç de garip değil aslında. Evet, uygun koşullar sağlandığında, binlerce insan örneğin sarışın mavi gözlü bir Avrupa yaratma hayali kuran ufak tefek bir adamın ses tonuna kapılıp, kaç yıllık komşusunu kesip doğrayabilir. Bir kişi çıkıp “Biz manyak mıyız?” demeyebilir. Bir ırkın artık et, süt, bal yememesi veya işçiden başka bir şey olmaması gerektiğine hükmedebilir hatta topyekün bir milleti yok etmeye karar verebilir, milyonlarca kişiyi yakmak gerekse bile bunun için. Fırınlar yapılıverir, kolayı bulunur. Hiç garip değil, oluyor böyle şeyler. Bunu böyle söylemek lazım. Bu kadar net. 
İtfaiye Hayat Kurtarır!
İtfaiyenin bile kurtarmak istemediği aydınlar arasından 31 kişi boğulacaklarını anlayıp çaresizce apartman boşluğundan yan binaya geçmeye çalıştı. Fakat bu BBP partisinin binasıydı ve orada bekleyen sopalı grup tarafından “Gidin, yanın, geberin!” diyerek karşılandılar. Bu kadar yani! 
 Bu sırada 78 yaşındaki Aziz Nesin içeride mahsurdu. Simsiyah is solurken alevin sıcaklığını yüzünde hissediyordu. Ölüme hazırdı. Kendi sözleriyle tek düşündüğü “korkak bir pozisyonda ölmektense yatağında rahat yatarken yanıp dışarıdakilere böyle bir ceset vermek”ti. 
 Can havliyle ön pencereye yaklaştılar, cama itfaiyenin merdiveni yanaştı. Kurtardıklarının bir komiser olduğunu sanan itfaiyeci, aşağıda yaptıkları kıyımı zevkle seyreden canilerden bir kısmının “Aziz Nesin lan bu!” diye bağırmasıyla içten bir “Hassiktir!” savurdu. Refah partisi eski belediye meclisi üyesi Cafer Erçakmak, merdivenden ancak oturarak inebilecek vaziyetteki Aziz Nesin’i aşağıda aç kurtlar gibi bekleyen sürüye attı. Yaka paça düştü adam basbayağı. Bu kadar yani! 
“Asıl öldürülmesi gereken hayvan bu!” diye bağırdı atarken. Her yeri kan revan içinde kalan bitkin düşmüş Aziz Nesin zar zor bir polisin araya girmesiyle linç edilmekten son anda kurtarıldı. 
 19 yıl önce misafirperver Anadolu’nun göbeğinde, barış ve hoşgörü dini İslam’a inananlar bilerek, isteyerek, planlayarak, pişman olmadan, durup düşünmeden ve hepsinden beteri zevk alarak bir katliam yaptılar. Bunu böyle söylemek lazım. Bu kadar net. 
 Durulmayan kalabalık valiliğe de saldırdı, neredeyse valiyi de öldürecekken son anda engellendi. Bu vahşette 2si karşıt gruptan 2si otel görevlisi olmak üzere tam 37 kişi öldürüldü. Ya boğuldular ya yandılar, ya kafalarına taş isabet etti. 
  Mide Bulantısı 
Vatandaş olmanın başlı başına derin bir utancı var bu ülkede- miden ağzında yaşarsın. Aradan geçen 19 yılda bu son derece vahim insanlık suçunun faili bulunup da bir ceza uygun görülemedi. Hiç garip değil, oluyor böyle şeyler. Göz göre göre sırf Ermeniliği battı diye öldürtülen Anadolulu yazarımızın da katilleri bulunamayabiliyor örneğin. Gözlerimiz açık uyutulmak isteniyoruz, açıkça ve arsızca, ısrarla aptal yerine konuyoruz. 
 Sanıkların avukatlığını üstlenenler arasında olan Refahyol iktidarının Adalet Bakanı Şevket Kazan, bakanlığı sırasında onları hapishanede ziyaret etti. Geniş avukat listesinde çok sayıda Refah Parti üyesi ve yöneticisi bulunuyordu. Bu avukatlar ilerleyen yıllarda AKP ve Saadet Partisi'ne katıldılar ve içlerinden üst yönetim görevlerine yükselenler oldu. Bu kadar net. 
  Yarın Sivas sanıklarının yargılandığı dava zaman aşımına uğrayacak. Zaman; şüphesiz pek çok acının yegane ilacıdır. Fakat bazı acılar zamanla ancak göğsünüze oturur, içinizde kök salar büyür. Ben babamı 21 yıldır özlüyorum. Madımak’ta yakılanların çocuklarının onları halen özlediklerine eminim.
 Sizce Sivas’a sinen yanık kokusu geçmiş midir? Sizce bu insanlıktan çok uzak, ruh yoksunu, vicdansız, akılsız, kendini unutmuş sürü şimdi düşünüyor mudur? Yaptıklarını hatırlayınca dehşete kapılıyor mudur? İçi yanıyor mudur her birinin? 
 Benim şahsen, onlar adına midem bulanıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder