Yıl 1927, başrol karakterimiz George Valentin, havalı ve narsist bir film yıldızı, gerçek-dışı yakışıklılık bahşedilmiş, bıyıkları ve kaşları adeta bir çizerin kaleminden çıkmışa benziyor. Saçları düzgün ve kaygan, kaşları hep özenli, Rudolph Valentino'yu andırıyor gibi.

Film başlarken fena halde kendini-seven George sahnede seyirciye selam veriyor, öfkeli rol arkadaşı hanımı tamamıyla görmezden gelerek. Bu galayı takiben, dışarıdaki alkışlayan kalabalığın arasında bir şekilde ona ulaşmayı başaran genç bir kız bulunmaktadır ve bu neşeli şanslı Peppy Miller tarafından yanağından öpülürken fotoğraflanıyor.

Bu Peppy Miller (Bérénice Bejo), yapımcıya kendini fark ettirir ve kendine George'nin yeni filmi A German Affair'de ufak bir rol kazanır. The Artist ile ilgili her şey şimdiye dek hiç görmediğim kadar mükemmele yaklaşıyor: özellikle Valentin'le Peppy'nin biraz dans etmeleri gereken parti sahnesinin arda arda çekimlerini izlediğimiz sahnede. Önce utangaçlar, sonra da çekimi her seferinde kahkahalar boğularak defalarca kere mahvediyorlar. Sonunda sahneden vazgeçiliyor, çünkü gözlerini birbirlerinden alamıyorlar_ o anda aşık oldular.
30lara girerken, ses geliyor Hollywood'a; gelecek budur. Tüm film endüstrisi hemen değişime uğruyor, yeni yüzler aranıyor. Fakat George huysuzluğuyla konuşmaya karşı.

Peppy günden güne yukarı tırmanır ve güzel ve ünlü bir Hollywood yıldızına dönüşürken, George dünde takılı kalmıştır_ sessizliğin sanat olduğuna, sesli filmlerin yalnızca bir geçici eğilim olduğuna inanmaktadır. Hazanavicius iki göze çarpan metafor kullanıyor. Birincisi; George Peppy ile bir binanın merdivenlerinde karşılaşıyor, kendisi aşağı inerken onun yukarı çıktığını görüyor. İkincisi; George kendi filmini çekip yayımlamaya karar verdiğinde, Tears of Love adlı bir orman macerası, film bir bataklığa batmasıyla sona eriyor, onu bekleyen çöküşü haber verircesine.
George birer birer kariyerini, şöhretini, parasını, evini ve karısını kaybediyor. sadık şoförü Clifton dışında kimsenin onunla kalmadığını insanların sokaklarda onu tanımadığını gördükçe asık suratlı ve depresif oluyor. Ünlü Peppy ise onu unutmamış daha- bir açık arttırmada sattırdığı eşyalarının hepsini alıp ileride ona geri vermek üzere bir odada saklıyor. Hatta patronuna şantaj yapacak kadar ileri gidiyor; ya ikisi birlikte oynayacaklar, ya da hiçbiri oynamayacak.
Sonunda George eski evinde çıkan yangından zeki köpeği sayesinde kurtarılıyor. Bir süre Peppy'de dinleniyor ve sonra ikisini yeni bir filme başlamak üzere dans ederken görüyoruz.
Sanat sessizken daha mı saftı? The Artist siyah-beyaz fotoğrafları ve onlardaki sessizliği düşündürüyor. Hafif tarzıyla, narin bir romantik hikaye tasvir etmek veya mucizevi bir gösteri yaratmak için özel efektler ve diyalogların gereksiz olduğunu öne sürüyor. Dijital bir pikseller ve ledler çağına girmeye hazırlanırken Hazanavicius bize geçmişin bir takım öğelerinin korunmayı hak ettiğini hatırlatıyor...