(14 EYLÜL CUMARTESİ)
Bugün yapmam gerekenlerle yapmam istediklerim arasında kalıp, hepsine yetmeye çalıştığım günlerden biri yine.
Yakınlarımın mutluluğunu sağlamak için çoğu zaman kendiminkini ikinci plana attığımı fark ediyorum.
Annem ameliyattan sonra tam iyileşemedi ve aslında yanında gece gündüz sürekli kalıp ona her an yardımcı olmamı bekliyor olabilir.
Biraz kötü hissediyorum, ama benim de bir hayatım ve devam eden sorumluluklarım var...
Bir yandan onu neşelendirmek ve gündelik işlerini kolaylaştırmak isterken bir yandan kendi evimi kedilerimi ihmal ediyorum. Keyfim içinse yaptığım bir şey hiç yok gibi, oysa arkadaşlarımla konuşmaya ihtiyacım var şu aralar.
Önce anneme uğrayıp biraz evdeki işlerine baktım, birlikte yakındaki bir yere yürüyüp kahve içtik.
Öğleden sonra Contemporary İstanbul fuarını gezmek için karşıya geçtik, daha giderken yorgundum. Sabaha karşı da kediler uyandırıyor malum, hafta sonu dahi 7'de kalkar olduk.
Kendimde bulduğum tüm enerjimle gezdim, ilham veren işlere baktım. Bedri Baykam'ın kendine yarattığı dünyayı seviyorum, sanatı tanımlayan kısa manifestosunu çok beğendim.
Çoğunlukla fazla etkileyici ya da anlamlı bulmasam da, birkaç çalışmayı sevdim. Çıkışta bir şeyler yemek için bir türlü yer seçemedik, ama güneşte Maçka'dan Beşiktaş'a inmek güzeldi. Buraları çok özlemişim...
Yedikten sonra karşıya geçtik, evde 13 Emir dizisini izledik. Musa'nın emirlerinden esinlenerek cinayet işleyen gizemli bir katilin peşindeki Belçikalı polisleri anlatıyor. Soğuk ama hoş bir atmosferi var, her bölümde bir sürpriz olmasını seviyorum.
Son günlerde kediler huzurlu görünüyor, birazcık alıştılar gibi Bücürto'ya, vukuat da yok-aman...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder