20 Haziran 2016 Pazartesi

2551

(18 HAZİRAN CUMARTESİ)

Şehre sıcak basmışken biz kurtarılmış bölgede meşe ağacının gölgesindeyiz...
Bu dallar arasına çocuklarımız için bir ağaç ev yapalım, diyoruz.

Sessizlik de sıcak gibi çöküp yayılıyor etrafımıza, inşaat gürültüsünden uzak uyandığımız bir gün başlıyor.
İmkanlarımız kısıtlı; bu durum bir mahsur kalmışlık hissi yaratıyor ki ben çok severim.
Kutuya giren kediler gibi bu eve sığınmışız, kah elektrik kah su kesiliyor ve elimizde ne varsa onunla yemek yapıyoruz.
Televizyonda acayip kanallar var ve hepsinde ya Kemal Sunal filmleri oynuyor ya üfürükçü hoca reklamları...

Akşama arkadaşlarımızı çağırdık, öğleden sonra deli kalabalık bir yere alışverişe gidiyoruz.
Balık yapalım, diyoruz ve yanına salatalık otlar alıyoruz.
Evde anneannemin Kapadokya'dan aldığı şaraplar duruyor; 2 kırmızı, 1 beyaz, 1 roze.
Evcilik oynamak en sevdiğim şey!
Balkonu yıkayıp kenar köşeyi biraz süpürüyoruz.
Semizotunu zeytinyağlı pişiriyorum, fesleğen ve rokaları yıkayıp suya basıyorum.
Patatesleri haşlayıp soğanları tuzla ovuyor ve baharatlı nefis bir patates salatası hazırlıyorum.
Misafirlerimiz elleri dolu geliyor; birlikte haydari ve tereyağında biberli karides yapıyoruz.
Sofra rengarenk, akşam karanlığında meyveler geliyor.

Gece serinliğinde bahçede korku filmi izlemek müthiş heyecan verici!
Lanetli Çocuk tam da şu an istediğim kolay ama gerici bir film: oyuncak bebekten korkutmayı acaba ilk kim akıl etmiş?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder