23 Temmuz 2014 Çarşamba

1854

(21 TEMMUZ PAZARTESİ)

Dönüş yolculuğundan önce, Küçük Çakıl'ın serin sularında 1 saat yüzme...
Gün boyunca beni ferah ve zinde tuttu, molalarda soğuk su ve ayranla desteklenince Kaş-Antalya yolu virajları rahat atlatıldı...
Otogar'da çay molası gülmekten gözlerimizi yaşartan şaşı amca fotoğrafıyla aklımızda kaldı...
Hava alanının boşluğu bekleme süremi kısaltıp bir tost yanına kahve almamı epey kolaylaştırdı...
Uçak yolcularının yarısından fazlasını oluşturan çocuklar kümesinde; sayabildiğim kadarıyla yetişkin başına 1 tane düşse birkaç tane artacak kadar kelle vardı...
Kalkışta hep bir ağızdan çığlık atmaya karar veren çocuklardan sonra, doğurma planlarımda bir adım geri attım diyebilirim. "Nasıl dayanıyor anneler çocukların ömür törpüsü hallerine?" diyordum geçen gün arkadaşıma, "Allah sabrını veriyor." dedik sonra, oruç tutar gibi.

Bavulumu alıp hemen çıkışta E11'e atlıyorum, Yeni Sahra'ya kadar her şey normal. Yeni Sahra üst geçidi altında taksi beklerken tam arkamdan gelen Tak!Tak!Tak!!! sesleriyle irkiliyorum. Herifin teki elinde silah sıka sıka koşuyor. Peşinden ciyak ciyak bir kadın...

Az ileriden birkaç el daha silah sesi yankılanıyor, yanında otobüs bekleyen insancıklar köprü altına kaçışıyor. Ben elimde bavul, sırtımda çanta kalakalmışken tam önümde gri bir Doğan/Şahin duruyor. Az önceki herif silahıyla koştur koştur arabaya binip hızla kaçıyor.

Ulan İstanbul-hoş buldum!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder