6 Temmuz 2014 Pazar

1838

(05 TEMMUZ CUMARTESİ)

Sırt çantalarına "Yaşamayı seç!" rozetleri takmış insanlar hep birden ellerini havaya kaldırdı-"Bugün din ve ırk uğruna cinayet işleniyor olabilir!" diye söylerken Nejat Yavaşoğulları.
Bu adam hiç değişmiyor...
Bu anma gecesi tadındaki gitar festivalinde çalınacak şarkılar hep özellikle seçilmişti: "Saçımı kesmedim hiç-kıyamadım olmadı. Umut ettim çok, çok hayal kurdum, yükseklerde uçtum!" 
Ne varsa eskilerde var...
"Ne olursa olsun-yaşamaya mecbursun!"
Ne buruk ironi; 13yıl evvel intihar etmiş bir güzel adamın oğlunun düzenlediği gecede yaşamayı mecburiyet ilan eden şarkının çalması...
Yaş ortalaması itibariyle Yavuz Çetin'i tanıdıklarından şüpheli olduğum gençler Kurtalan Ekspres'te biraz gerilerde saf tutmuşken, bizler Barış Manço ile Cem Karaca'nın ruhuna şarkılar gönderdik. 
Nasıl özel adamlar yetişmiş bu topraklarda...
Epeydir müziği bırakmış takılan Teoman'a daha bir heyecanlı eşlik etti gençler sanki; Müslüm'e çok  yakışan Paramparça ile Teoman'ın ıslıklarıyla süslediği "Sorma neden niçin-her şey yalnızlıktan. Bak bak bak bak: Güzel bir gün ölmek için!" parçasına...
Böyle mi düşünmüştür, atladığı günün sabahı..?
Bu gece iyi müziğin nasıl bir şey olduğunu hatırladık; üstelik bunlar benim ilk gençliğimin grupları: Pentagram'ın Anatolia'sı unutulur mu mesela... 
Eve dönüş vaktini geçirdiğim için korkarak hızlı hızlı karanlıkta yürüdüğüm Kadıköy Shaft çıkışları... 15 yaşım... 
Baba Batuhan ile oğlu Batu sahnede döktürürken Yavuzcan da eşlik etti Etta James'in "I'm open for business in your neighbourhood- Blues is my business...and the business is good!" şarkısına.
Ne kadar benzemiş babasına-sarı tatlı bir oğlandı oysa! 
O zamanlar bacak kadar olan oğlunun büyüyüp adam olduğunu görmek ne tuhaf, ne hoş... 
Yine içimize oturan güzel birkaç dakika: Babasının Blue Blues Band dönemlerinde Eric Clapton'ın Old Love parçasını çaldığı kayıtları dinletmesinin hemen ardından aynı parçayı 20 yıl yaşlanmış Batuhan Mutlugil ile birlikte çalan oğul Yavuzcan...
Etrafta "Abi ben tanışıyordum Yavuz Çetin'le, hatta rakı içmişliğimiz vardır..." efsaneleri dolanırken, siyah dantel eldivenlerimi çekiştirdim ve kendi kişisel tarihimde Yavuz'un yerini anımsadım...
 İncecik, siyah giyen, sert bakışlı bir kızım...Henüz öpüşmediğim ilk aşkım...Shaft ile başlayan gece hayatımda içtiğim tek şey "meyve kokteyli"... 
15 daha yaşım...
Yavuz Çetin çarşambaları çalıyor, biz de ara sıra gidebiliyoruz fakat hep evden sorun oluyor... Bir gece onu dinlerken tuhaf bir ürküntüye kapılıyorum; yanına gidip kıpkırmızı halde kekeliyorum: "Lütfen..Kendinize kötü bir şey yapmayın...Eğer aklınızdan geçerse bilin ki; pek çok kişi sizi çok özleyecek... Yani hiç kimse değilse bile ben... Sizin için hiç anlamı olmasa bile... Lütfen hiç değilse bu kızın hayatında ne kadar önemli bir yeriniz olduğunu düşünün..."
Bu güzel adam beni hiç dinlemiyor. 
Pışpışlayıp masama geri gönderiyor-fakat yüzünde asılı kalan acayip bir ifade var gibi sanki, ara sıra bana korkarak bakıyor...


"Yaşamak istemem artık aranızda!" diye bağırırken olabildiğine dürüstmüş bu güzel adam...
Haklı-ne diyelim?
Ölenlerin aslında kaybedilmediğini biliyorum ben. 
"Ben Yavuz Çetin ile müziğe başladım" diyebiliyorum. 
Onun yeri pek çok insanda, hiç kimsede değilse bile-bende sabittir...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder