(14 NİSAN PAZAR)
Dün gecenin çok dağıtmamış olsak da hafif kokteylli hafif danslı yorgunluğunu atmaya fırsatımız kalmadan uyanır uyanmaz Cihangir'de bulduk kendimizi ve biraz hayal kırıklığı yaratan yarım Van kahvaltısının olabildiğince tadına vardıktan sonra Boğaz turuna çıktık. Ortaköy trafiğinde canımızdan bezince mecbur Bebek'te inip temiz havaya şükrederek sakızlı Türk kahvesi yudumladık. Soğuyan havanın ve şaşırtıcı Nisan rüzgarının el verdiğince Boğaz hattında yürüyüp Boyacıköy yokuşunu nefes nefese tırmandık. "Mor mevsim" adlandırdığım bu şehrin en taze zamanında İstanbul'un purpur süsü erguvanlar, beklenmedik köşelerden sarkan mor salkımlar ve seyrek leylaklara gülümseyerek dolaştık. Balık tutanların oltalarına yakalanmadan korkarak geçtik arkalarından, yorulunca Emirgan kahvelerinde çay molası verdik. Hollandalı misafirimi tavlada mars etmenin keyfime keyif kattığını itiraf etmeliyim, üzerine de dönüşte muhallebiciye gitmeye karar verdik. Önden az tavuklu çorba, tavuklu pilav ve üzerine tavuk göğsü ile her şeyin tavuklu olduğu geleneksel menüyü tattırmış olduk. Eh yatmadan bir kaç masal iyi gider...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder