18 Şubat 2013 Pazartesi

1333

(16 ŞUBAT CUMARTESİ)

Cihangir'de masayı donatan Van kahvaltısını dostlarla paylaştık,yalnız sanırım ballı kavutu ben yedim!
O nasıl güzel bir şeydir, onu kim neden sevmez anlamadım- cevizli, leblebi tozunu pekmezle macunlaştırıp üstüne bal dökmek suretiyle hazırlanan ve yiyeni mesut eden yöresel bir lezzet.

Düz duvara tırmanmamak için, kalkıp cadde boyunca yürüdük, arada bir Duvar Resminden Korkuyorlar sergisine uğradık ve eski gazetelere bakıp güldük. 40 yıl evvele dönüp gazinolarda Bülent Ersoy'u dinlemek, içkili fiks menüyü 130 liraya yemek ve kadınlar matinesinde dansözle oynamak istedik. Kadir İnanır ile Necla Nazır'ın filmini Beyoğlu'nun artık yerinde yeller esen eski sinemalarından birinde seyrederken arada Elvan gazozu içmeyi de çekti canımız. Kanlı 1 mayıs haberlerine baktık, "resme kabiliyetli desinatörler" arayan iş ilanlarına güldük.


Vakti gelince bağımsız film festivalinin belki de en merak edilen filmlerinden birini, Brandon Cronenberg'in babasının oğlu olduğunu kanıtlayan Antiviral'ini izlemeye girdik. Distopik bir gelecekte; takıntılı derecede hayran oldukları ünlülere daha yakın hissedebilmek adına, vücutlarından alınan virüsleri kendi bedenlerine enjekte ettiren "hasta"ları konu eden film, enteresan başladı.


Filmin görsel estetiği başarılıydı; steril mekanları tanımlayan bembeyazla kontrast yaratan kötücül siyah ve gri ara tonlarından başka renk kullanımı yalnızca kan, ruj ve hareli lalelerdeki koyu kırmızı tonlarıydı.


Şimdiki gibi sağlık satan klinikler yerine hastalık satan merkezler olması fikri aslında beni cezbetmişti, fakat sanki bir yerden sonra filmden koptuk. Beklediğim kadar rahatsız edici bulmadım; bir sürü iğne yapma sahnesi ve bir iki iğrenç yemek dışında - ünlülerden alınan dokuların çoğaltılmasıyla üretilen yapışkan sabunumsu "etler"den bahsediyorum - hastalığın etkisiyle baş kahramanın gördüğü halüsinasyonlar bilinç altıma işledi yalnızca:


Biraz ağır gelen filmden kurtulmuş gibi gün ışığına ve temiz havaya çıktık, soğukta boynumuzu içeri çeke çeke yürüdük ve kendimizi sıcacık, güvenli eve attık. O andan itibaren yine çok tatlı bir akşam başladı, kucak kucağa...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder