Para sıkıntısı çeken, iş yerinde stresli haftalar geçiren ve sanırım yalnız hisseden arkadaşıma sahipsiz olmadığını göstermek ve onunla hayattan bir gün çalmak istedim, sabahın erken vaktinde kalktım evine kahvaltıya gittim. Çırpılmış yumurtalı, kavrulmuş sosisli, simitli açmalı, ıspanaklı börekli mükellef soframızda ikimize bir de erkek arkadaşından yeni ayrılmış ve geçen gece kafayı çekmiş Nijeryalı genç kız eşlik ediyordu.
Kahvaltıdan sonra, Moonrise Kingdom merak edilenler listesindeydi, onu bir aradan çıkaralım dedik ilk önce, bizi eğlendiren bir film oldu.
Bir yandan sürekli, kanepeyi bizle paylaşan yeni anne Luna ile miniminnacık yumuk gözlü yavrularına bakıp seviyorduk.


Arada bir arkadaş uğrayıp kahvemizi içti, kedimizi sevdi.
İkinci filmde ağır bir tercih yaptık, Funny Games'i izledik, gerildik.
İçimde zaten bir sıkıntı vardı, tam oldu! Neyse, yine de kendince keyifli bir gündü, hatta baya iyi geldi bize, bu zor zamanlarda geçirebileceğimiz en güzel gündü...
Hava yenice kararmıştı evden çıktık, kendimizi soğuk İstanbul havasına bıraktık, yürürken biraz açıldık.
Arkadaşıma veda ettikten sonra benim için bambaşka bir gün başladı sanki; metro kalabalığı ve iş çıkışı köprü trafiği ile şehrin kaosunun tam ortasına düşüverdim-ama mutlu sona ulaşmak içindi.
Gittiğim evde beni sıcacık gülüşüyle bir adam, elinde kaynattığı sıcak şarap kupalarıyla beni bekliyordu...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder