(27 OCAK PAZAR)
Bazen oluyor böyle işte, uçuruma yuvarlanıyorum, ne kadar uğraşsam da tutamıyorum kendimi, kayıp gidiveriyorum.
Her şey anlamsız gelmeye başlıyor, çok tatlı bir rüyadan uyanır gibi, sudan çıkmış balık gibi kalakalıyorum ortada tek başıma, kendimi kandırmışım, diyorum dudaklarımı bükerek.
Bilmiyorum, belki zayıflığım bu, belki aptalca, bir kez düştüm mü uçuruma, hangisi gerçek inan ben de seçemiyorum.
Aslında ben sadece inanmak istiyorum! Bir zamanlar inandığım gibi inanmak, gözüm kapalı güvenmek istiyorum.
10 yıl evvel ona aldığım kazağın hala durduğunu duyunca işte bu yüzden hem çok seviniyorum hem de kahroluyorum. "Neler geldi geçti, o hala duruyor." dendiğinde ağlıyorum, ağlıyorum. Benden geriye kalan bir şeylerin olduğunu görmek içime dokunuyor, hala değerli olduğumu bilmek beni hem memnun ediyor hem mahvediyor-anlatabiliyor muyum?
Her şey bir gün gelir biter, biliyoruz bunu artık. Ama bittiğinde geriye ne kalacak- önemli olan bu. Benden sana ne kalacak, mesela bir yerde baykuş resmi görünce beni anacak mısın, Leonard Cohen'in ölüm haberini okuyunca beni hatırlayacak mısın, yıllar sonra bile başkalarına benden bahsedecek misin, bunu bilmek istiyordum. Biliyordum da, bir daha duymak istiyordum.
Duydum, ağladım, ama çok da memnun oldum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder