11 Temmuz 2016 Pazartesi

2567

(04 TEMMUZ PAZARTESİ)

2 arkadaşın daha bize katılmasını bekliyorduk, ama gelemiyorlar. Bizimkilerde de tam keyifler yerine gelemedi henüz; zira Denizimiz tam iyileşmedi hala.

Gündüz sahilin tadını çıkarmaya devam ediyoruz, aylar önce alıp bir kenarda tuttuğum kitaba bu tatil için elim gitmişti sonunda, meğer çok doğru seçim olmuş. Büyük keyifle okuduğum Nietzsche'nin Sorrento Yolculuğu heyecanla takip ettiğim Bay Bıyıklı'nın hayatındaki büyük değişim dönemini anlatıyor: Basel kürsüsünü bırakıp sağlığın ve arınmanın peşinde Güney'e indiği hafifleme felsefesini...
Akşam başka bir restoranda yemeye karar veriyoruz; çünkü bayramda kalabalıklaşan müşterilerine Hüseyin Abi ve oğlu yetişemiyor, fazla seçeneğin olmadığı mutfak hepten kısırlaşıyor.
 Sahilde sıralanmış ve önceki yıllarda hep pas geçtiğimiz restoranların hepsi birbirine benziyor, biz ilk olan Çıralı'ya oturuyoruz. Pofuduk lavaş ile tereyağı ve zeytin veriyorlar önden, ama burada da menü zengin değil aslında. Meze çeşidi de az balık çeşitleri de.
 Yine de baş başa rakı içmek her zaman güzel, 3 meze seçip barbun tava istiyoruz.
 Olimpos'un hep buruk bir tarafı var benim için; kişisel tarihimizde sevimsiz çağrışımları olan bir yer aslında. Bir yandan ilk tatillerimizi burada yaptık, öte yandan sevgilimin benim dahil olmadığım geçmişinin bir parçası.
 Sanırım bu yüzdendir ki sonraki yıllarda gelmek istemedim ve yeniden gelmek istediğimde bile hep bu anılar aklıma üşüştü. İşte yine o Ekim ayna geri dönüyorum; o belirsizliğin karanlığını anımsıyorum...
Biraz hüzünlü bir akşam, unutmak için odamızda korku filmi seyretmeye karar veriyoruz. Arınma Gecesi merak ettiği ama izlemeye fırsat bulamadığım bir filmdi, zekice senaryosu ile beni tatmin etti.

Bundan sonra hep bizim mutlu anılarımız olsun!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder