Neden hala siz diyorsun?"
28 Şubat 2010 Pazar
250
(27 ŞUBAT CUMARTESİ)
Kalabalık. Her zaman. Her yerden. Her yere.
Yüzbinlerce yüz içinden birinde tanıdık gülüş.
Doksandokuzbindokuzyüzdoksandokuz bakış.
Karanlık. Herhangi bir saat. Herhangi bir yerde.
Sokaklar. Kıvrıla kıvrıla. Arnavut kaldırımı.
Yedibinyediyüzyetmişyedi kere adım atış.
İnsanlar. Şapkalar. Topuklu ayakkabılar.
Binbir gece binbir başka masal anlatış.
Karmaşık. Hiçbir şey. Hiç kimse. Hiçlikte.
26 Şubat 2010 Cuma
25 Şubat 2010 Perşembe
248
Kan kustu babaannem
Ölü gibi yatıyordu yerde
"Düştüm." dedi, başka ses çıkmadı ağzından
Yatağında ölmek istiyordu, götürdük
Kan doldu yatağı, kapkara
Yılların sabrını biriktirmiş tutmuştu içinde
Acının kopkoyu tortusu oturmuş midesine
Kan kustu babaannem
Ölüm gibi yatıyordu yerde
24 Şubat 2010 Çarşamba
247
Gazete ilanı: Sallanan sandalyem olmaya gönüllü erkekler aranıyor...Darbelere dayanıklı olmaları aranan özellikler arasında ilk sırada olup, çok genç ve güzel olmamaları tercih sebebidir...
23 Şubat 2010 Salı
22 Şubat 2010 Pazartesi
245
Bu sabah yürürken Güneş'i gülümseyerek selamlayan
Yüzlerce farklı biçime girmiş doğa parçası gördüm:
Dallarından okunaksız Çin harfleri sarkan tuhaf ağaçlar,
Gökyüzünü kesmeye niyetli tahtadan çocuk kılıçları,
Rüyasında prenses olduğunu görürken esneyen kediler...
İçlerinden bir ağaç; bahara sevinmiş de yaşam taşkınlığına uğramıştı,
Onbinbeşyüz tomurcuğa gebeydi, hepsini hem de aynı anda açacaktı.
Düşündüm; en son ne zaman onun kadar mutlulukla doluydum?...
Hatırlayamadım; tek teselli : mutsuz ve yenik insanlığa rağmen
Olabildiğince bereket doluydu, gören gözler ve işiten kulaklar için, Yaşam...
21 Şubat 2010 Pazar
244
Bir Hatıra Koleksiyoncusu, bir Seyyah
Karşılaştığı yüzleri torbasına atarak
Kendine-yürümekte, düşe kalka
Kendini-yürümekte, bir patika gibi...
...Gören oldu mu onu?
Kendi kendine daima yeniden olarak,
Kendini-olmakta/yapmakta o...
"Kendinde-olmak"tan bıktığında,
"Kendinden-olma"yı keşfetmişti bir gün...
...Duyan oldu mu bunu?
20 Şubat 2010 Cumartesi
243
Bazen diyorum ki; yeteneklerimiz bizim borçlarımız gibidir. Hayat bana fazladan vermiş, ben de ona geri ödüyorum...
Bir şeyi çok iyi yapabileceğimi biliyorsam, bunu yapmak zorunda hissederim kendimi, yapmazsam rahat edemem, sanki borçlu kalırım kendime... Küçüklüğünden beri herkes bilir sanırım hayata borcu nedir, herkes sezer bunu bir şekilde. Hayallerinin peşinden gitmek, borcunu ödemenin huzurunu getirir insanın içine.
Peki nasıl gidilir hayalin peşinden? Tek yol mu vardır ona çıkan?... Hayat, zaten bir hayalden ibaret, düşlemeyenler yaşamayanlardır. Ne düş tek olabilir, ne "hayat şartları" düşlerden büyük olabilir. Okul, aile, gelecek kaygısı, toplumda kabul görme ihtiyacı, hayatını düzene oturtma isteği... Bütün bunlar ne küçük, "düşler"imiz karşısında!
Hayat çok uzun ve düşlerin peşinden giden yol çok dolambaçlı gözüküyor. Ama asla tıkalı değil, önümüzü tıkayan tek engel, gerçekte önyargılarımızdan fazla bir şey değil. Sağa sola sapmakta korkacak bir şey yok, uzaklaştığımızı hissettiğimiz anlarda aslında hep yol almaktayız ileri doğru, düşüp kalkınca ağlamak yok, yola devam!
19 Şubat 2010 Cuma
17 Şubat 2010 Çarşamba
240
DİSTOPİK BİR METROPOLÜN METRO AĞINDA İLETİLEN DÜŞÜNCELER
Ve birileri her akşam meğer televizyon ekranlarımızdan izliyormuş bizi
Saç diplerimizden nüfuz eden şampuan aslında düşünce-iletkeniymiş
Ve birileri masa başından içine girip kontrol etmekteymiş beynimizi
16 Şubat 2010 Salı
239
Tepemizdeki meşe ağacından palamutlar kopar bana sevgilim,
Neler olduğunu bilmek istemiyorum dünyada, umrumda değil
Bir gün her şeyi ele geçirecekler, biliyorsun-zamanımız dar
Haydi, çalılıktan böğürtlen topla avcuna, sonra gel yedir bana
Ne kadar kırmızı ve sulular, baksana, ne şehvetli, ne tatlılar!
Boyanan dudaklarımdan öp beni, sevgilim, zamanımız dar
Islak toprağa yatır, sonra öp beni-umrumda değil dışardakiler
15 Şubat 2010 Pazartesi
238
Samson ile Delilah'ın aşk hikayeleri;
Kum, toz, vurulup sırtlanan kangurular
Açık ve pisliğe bulanmış günler, sessiz sabahlar
Sarı küçük benekler, elle sürülen renkler
Ve ıssızlığın ortasında herkesin afyonu; müzik...
14 Şubat 2010 Pazar
237
Sevgililer gününü sevgilisinden ayrılmak için seçmiş bir arkadaşla "erkek kategorileri" sohbeti:
1. Üzüntüsünü muz kabuğunda arayan "kadın uzmanı" adamlar; Kendilerine biçtikleri Don Juan rolüne inanmak için her gördükleri kadına asılır, hiçbirine bağlanmazlar. Kadınları etkilemek için seçtikleri kelimeler tuhaf, takındıkları tavır daha bir tuhaftır. Genellikle sigaraya karşı olup puro içen bu türün, abisiyle skor yarışına girmiş olması doğal özelliklerindendir....
2. Sevincini aşağılanmakta arayan "dayak arsızı" adamlar; Kadın cinsine duydukları evrensel sevgiden bahseder, kız arkadaşlarına olan sevgilerini ise başka kadınları evlerine kadar takip ederek kanıtlamayı uygun görürler. Genellikle yalnız gezer, peşine takılacak kadın bulamazlarsa, birinin kapısından içeri not yazıp atmayı denerler. Yaşlarından başlarından utanmadan önünüzde yere serildikleri olur, hatta onları çiğnemeniz için yalvarabilirler....
3. Hayatı, gittikleri her yerde arayan, bulan, aramaya devam eden "bal şeker" adamlar; Kadınlarla arkadaşlık eder, zarif davranışlarıyla beğeni toplarlar. Dünyayı gezmiş, çok insan tanımış, hikaye biriktirmişlerdir, sürpriz aşığı yapıları gereği her durumdan bir oyun çıkarırlar. Genellikle bir kadın ordusuyla gezer, hiçbirine asılmaya tenezzül etmeden hepsinin gönlünü kazanmış olmanın rahatlığıyla gülümseyerek etrafa bakarlar. Bu türü Güneşli yüzlerinden tanıyabilirsiniz, karşılaştığınız anda eve kapatmanız tavsiye edilir....
13 Şubat 2010 Cumartesi
12 Şubat 2010 Cuma
235
FILM IST: A GIRL& A GUN = BİR YARATILIŞ MASALI

Tanımsız olan, düzen-siz, belir-siz, uyum-suz, biçim-siz boşluk...
Eros ilham verdi; bir dürtüydü O, Yaşam'ın özü, Ezeli ve ebedi Aşk tohumu...
Eros'un dürtüsüyle Kaos'tan bereketli toprak ana Gaia doğdu.
Sonra Gaia'dan bütün Yaşam filizlendi; tanrılar, titanlar, canavarlar...
Atom bombaları...Nükleer silahlar...Tabancalar...Toz bulutları....Kara Dumanlar....
Kadınlar ve Erkeler...Sappho'nun anlattığı 3.cinsler...Sevişen çiftler...Ölüm ve aşk...
Gaia kendinden ilk olarak yıldızlı gökleri yarattı,Uranos'tu adı.
Uranos'un ardından yaratılan tüm tanrılar göksel oldular, "baba" oldular.
Uranos'un Gök-yüzü, yüzbinlerce yıl tanrıların yüzü oldu,
Toprak Ana'nın Yer-yüzü ise insan soyunun günahkarlığına maske oldu.
İnsanlarla tanrılar sahi ne zaman ayrıldılar birbirlerinden?...
Peki tanrı(lar) ne zaman bütün "iyi" sıfatları üstlendiler...?
Yer-Ana ile Gök_Baba'nın ilk döllerinden biri, çocuklarını yutan Kronos'tu.
O'ndan sonradır hep, geçmiş zamanlı dilleri konuşulması...
Eskiyi hatırlamak...Çocukluğu unutmak...Büyü yaparcasına yazmak...
Hikaye anlatmak...Takvime çizik atmak...Ömrünü tüketmek...Ölmek...
Zaman'ın çocuğu olunca insan, yutulmaya mahkumdu.
Sonra YerAna-GökBaba-ZamanOğul ve AşkRuh yaşamı devam ettirdi.
Tekrar tekrar yaratmayı sürdürdüler ve biz böyle doğduk.
Tarih.Savaş müzeleri.Renk renk bayraklar.Kan.Ateş ve kül.
Birbirini anlamayan diller.Birbirini yalayan diller.Kesilen ve atılan diller.
Çiçek böyle oldu.Bebek böyle oldu.Şiir böyle oldu.Müzik böyle oldu.
11 Şubat 2010 Perşembe
234
Ne olursa olsun sevecek misin beni, ne yaparsam yapayım gelebilir miyim sana, kurtar beni diye?
Her aradığımda, ölmek istiyorum, diyorsun, peki sen de gidince kim kurtaracak beni, hiç düşünüyor musun?
Bazı şeyler var ki, ancak sen varsan yapabiliyorum, soluk almak gibi.
Bazı anlar var, sen yanımdaysan atlatabiliyorum, çocuk gibi.
Şimdi nefret mi edeceksin benden, haklısın tiksinirsen, ne yüzle benden bunu istersin, diyeceksin değil mi?
Bıktın mı senden istediklerimden bunca yıl, sadece kendine mi kalmak isterdin yoksa...?
Ben de memnun değilim hayatımdan, ben de ölüme sığınmak isterim öyleyse!
Nefret etsem de böyle bir acizliğim var işte_sen yoksan ben de yokum, diye kırılıveren bir inat.
Öylesine kırılgan, öylesine sana bağlı, incecik bir şeffaf cam vazo.
Güvendiğim bir tek sen varsın, anlamıyor musun?Sen de çekip gidince kim kurtaracak beni hayattan?
Ölümden kim kurtaracak... Ölüm bunca etrafımdayken, hiç düşünüyor musun?
9 Şubat 2010 Salı
232
Durduk yere bölünen uykunun arasında, sabah ezanı vaktinde melankoli:
"Herşey hep aynı olacak" hissinin kasveti çöreklenince, zihnine art arda akın eden endişelere söz geçirememek...
"Dışarda bi dünya var ve ben onun çok küçücük bi parçası olarak kalacağım hayatım boyunca, sonunda da tümüyle silinip gideceğim hayattan."
"Gelip geçen her an(ı) bende bir iz bıraktı, öyle veya böyle herkes üstüme bir çizik attı, ben bu izlerin birikintisiyim, bir karalamayım aslında."
"Hayat, tamamiyle bir huzursuzluk galiba..."
7 Şubat 2010 Pazar
230
Sonyılınbomboşgeçmişdiyebiliriz
Hepbirşeylerebaşlamışsınolmamışhepbiraksilikçıkmış
2010dahagüzelbiryılolacakseniniçin
Hayatındakipekçokkişiyiçıkarmışsın
Çokdaiyiolmuşseniniçinsadecebirkaçdostunkalmış
Nekadarazgeçmişedönüpbakarsanokadariyiolacak
İçindebirkaçAolanbirülkeyegideceksinorasıolumlu
Yükseköğrenimyapacaksınbüyükbirfirmadaçalışacaksın
56ayiçerisindeseniçokiyitaşıyabilecekkalitelibirihayatınagirecek
Arkadaşçevrendenolmayacavesenden34yaşbüyükolacak
ERMharflerivarismindeveesmeryadakoyukumralsaçlıbiriolacak
6 Şubat 2010 Cumartesi
228
(5 ŞUBAT CUMA)
Bir daha bu merdivenlerden
Hiç tırmanmayacağım
Evinin kapısından dışarı sızan
Tereyağı kokusunu duymayacağım
Gülünç hallerin olmayacak,
Herkes susarken konuşan sesin,
Şaşkın duruşun, dağınık saçın
Bir gün sen olmayacaksın artık
O zaman senin dikiş tıkırtıların
Bana hazırladığın kahvaltıların
Bunlar da olmayacak, peki o gün
(S)/(B)enden geriye ne kalacak?
5 Şubat 2010 Cuma
227
(04 ŞUBAT PERŞEMBE)
Al göğsüne tak beni
Benden güzel bulursan
Tut kolumdan at beni *
Üzerimdeki bakışların yapışkanlığına aldırmadan
İnatla dans ederken kendi gözlerimi kapadım dışarıya
Müzik içeridendi, oyun içeridendi, gülüş içeridendi...
* Sancak saçlı Saniye, bir Bulgar türküsü...
3 Şubat 2010 Çarşamba
226
Elma ağaçları büyütüyorum bahçemde
Elma ağaçları, sen tırmanasın diye...
Hazzın ilahi yasası:
Ey Şehvet-düşkünü, Sefa-arsızı ayyaş ahlaksızlar!...
Büyük E ile başlayan hastalıklı hayallerin ürünü, süper-ego-santrik "Erdem"in absürd ve tehlikeli bağlarından koparın kendinizi_
Tanımayın Arzularınızın ve çabuk değişen anlaşılmaz Heveslerinizin sınırsızlığından öte sınır, çünkü yalnız bu lezzetli İlham fısıltılarıdır sizi Mutluluğun gül kokulu yoluna götürebilecek olan...
Ey Şehvet-düşkünü, Sefa-arsızı ayyaş ahlaksızlar!...
Büyük E ile başlayan hastalıklı hayallerin ürünü, süper-ego-santrik "Erdem"in absürd ve tehlikeli bağlarından koparın kendinizi_
Tanımayın Arzularınızın ve çabuk değişen anlaşılmaz Heveslerinizin sınırsızlığından öte sınır, çünkü yalnız bu lezzetli İlham fısıltılarıdır sizi Mutluluğun gül kokulu yoluna götürebilecek olan...
"Erdem"; akılda ve cazibede zengin olan sizler gibi sefahat müptelalarının pekala onsuz da yapabileceğini bilmesi gereken... antika bir değerdir..!
İffet, Namus, Terbiye; artık rağbet görmeyen barbar inanışlarının geçmiş modasıdır_Doğa'nın kendisine öylesine düşmandır ki tüm bu antika Erdemler!...
2 Şubat 2010 Salı
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)