(03 TEMMUZ ÇARŞAMBA)
Oyun ablasının geldiği günler biraz vaktim ve enerjim kalıyor, ama bu zamanı da kurabiye yapmakla harcadım bugün. Çocuklardan beri resmen part time çalışıyorum.
(03 TEMMUZ ÇARŞAMBA)
Oyun ablasının geldiği günler biraz vaktim ve enerjim kalıyor, ama bu zamanı da kurabiye yapmakla harcadım bugün. Çocuklardan beri resmen part time çalışıyorum.
(02 TEMMUZ SALI)
Kızlar bu sabah daha erken gittiler kreşe, biz dışarıda kahvaltı ettik.
Markete ve terziye uğradık, öğleden sonra kızları havuzda eğledik ve yıkadık, gönderimi hallettim.
Bugünlerde seni, senin ilgini almanın ne harikulade bir his olduğunu hatırlıyorum... Bunu çok özlediğimi fark ediyorum; senden uzak kaldığım son 3 ayda nasıl kuruduğumu... Bir dokunuşun beni nasıl da canlandırırdı, ölü gibi duran bedenimi ve zihnimi nasıl mest ederdi, Tara...
(30 HAZİRAN PAZAR)
Sangha ile yürüyüş meditasyonu için Belgrad ormanlarında buluştuk; su kenarında balıkçıl izleyerek piknik yaptık. Enneagram sohbeti edildi, Dharma ile yakınlaşmak çok iyi geldi.
Dünkü yorgunluğumdan sonra hiç yapamam sanmıştım, bugün eve döndüğümde iyice pestilim çıkmıştı. Arkadaşlarımla bir araya gelince kendimi onlarla kıyaslayıp eksik hissettim; düzenimi kuramamış olduğumu, hayatımı istediğim gibi oturtamamış olduğumu düşündüm.
(29 HAZİRAN CUMARTESİ)
Full day of single parenting looks like:
Sabah sinirliydim, sonra toparladım kızlara daha iyi davrandım, evdeydik ama yoğun geçti. 6-7 kaka temizledim, havuzda kızları yıkadım, evi topladım, en çok da havuzu boşaltıp toplamak yordu. Çamaşır bulaşık yemek derken, onlar uyurken banyo yapacak enerjiyi zor buldum.
(28 HAZİRAN CUMA)
Annem bu sabah tükenmişlik sendromu halinde bana geldi, aslında son derece haklı ve çok anlaşılabilir bir durum. Her gün sürekli aynı düzeni tekrarlamaya mecbur olmak, kızların aşırı yorması, bir yandan onların kreşte olduğu 3 saate hem ev işlerini hem ayakkabı gönderilerini sığdırmaya çalışmak için koşturmak...
Bugünü değişik geçirelim dedik, caddede yürüyüş yaptık, ardından arkadaşım geldi, onu eve yolladım. Bizim mahallede kızlarla cafe ye ve parka gittik birlikte. Aslında ben de tükenmiş hissediyorum; hayatıma dair hiç bir ekstra heyecanım kalmadı, sadece vakit geçiriyorum sanki.
Dirmit'in yanına hemen her gün gitmek,en azından onunla 15dk vakit geçirip moral vermek istiyorum. Biz yokken ihmal edildi, yalnız kaldı kafeste.
Bugün kızlarla sahildeki parka gidip dondurma yedik, iyi vakit geçirtmeye çalışıyoruz. Bodrum'da köyde sıkıntılar yaşayan bir arkadaşımı aradım, bazen çok seyrek görüştüklerin tahmininden yakındır sana...
(26 HAZİRAN ÇARŞAMBA)
Dirmit'i ziyarete gittim veterinerde; tatilden döndüğümüzde kötü görmüştüm ama sanırım daha iyiye gidiyor.
Kızlarla bugün dondurma yedik, boyama ve baskı yaptık.
Bugünlerde Almanya'dan ev alıp oraya yerleşme fikrini evirip çevirmeye başladım zihnimde; kızlara daha iyi bir ortam sunabilmek için. Ama doğrusu annemden ayrılmak istemem; yaşlılık zamanında tek başına kalmasını, kızlardan uzak olmasını hiç istemem. Belki onun da gelebileceği bir düzen kurabilir miyiz...?
Öte yandan, ya orada bir sebepten tek başıma kalırsam ne yaparım? Sorular ve kaygılar, ihtimaller...
(25 HAZİRAN SALI)
Veracık sabah hiç yoktan kriz çıkardı, kahvaltı masasında 45dk. ağladı; Leyla mavi t-shirt giydi diye.
Hem sinirlendim hem fazla bağırmadan geçirdim, ama zorladı.
Onları bıraktıktan sonra eve dönerken kahve içip kruasan yedik-sanırım duygusal boşluğumu doldurmak için yiyorum.
(24 HAZİRAN PAZARTESİ)
İngiltere'den gelen kuzenleri ağırladık, grazingboard hazırladım, bence güzel oldu; ama kolaya kaçmama rağmen bir sürü iş çıktı, yine yoruldum. Muhteşem hediyeler getirmişler yine, kızlar kuzenleriyle zıplayıp eğlendiler.
Her gelişlerinde olduğu gibi, eğitim sisteminden, okullardan bahsettik ve yine yurtdışına taşınma fikrini düşünmeye başladım. Çocuk sahibi olduktan sonra onlara elinden gelen en iyi imkanları sunmak istiyorsun, umarım kendileri için en güzel olan, onları mutlu edecek olan her neyse-öyle olur.
(22 HAZİRAN CUMARTESİ)
Toplanmak yorucu ama, geçen seneden daha kolaydı yine de. Dönüş yolculuğu rahat geçiyor, 3.5 saatte Emirli'ye varıyoruz. Tüm kedileri bahçede bulmak çok rahatlatıcı!
Kızlar yolda uyudu, biz müzik dinledik, annemse yanlış yola girmiş ne yazık ki.
Ev pis ve dağınık ama yorgunum, sadece yemek yapabiliyorum bugün. Karaağaçlı kedi çok usluydu, yolda sesi çıkmadı, iyi ki almışız. Biraz trafikte ne yapar diye korkuyordum. Sanırım iyi olacak, mama yiyor.
Akşamın geç saatlerinde pilim bitti ve kızlara bağırdım, yorgun ve stresliyken tahammülsüz oluyorum.
(21 HAZİRAN CUMA)
Hesabımdaki bloke kalkmış, sevindim. Rahatladım.
Burada okumaya başladığım kitapları çok sevdim; Tao Te Ching eşsiz bir kadim metin, Araba Sevdası'na yeni başladım, zaten dönemin İstanbul'unu anlatması yeter, Ahmet Hamdi'nin çok unique bir tadı var-Zweig'a benzetiyorum. Novella yazan, enteresan tipleri çok ustalıkla tasvir eden adamlar ikisi de.
Bir yandan gündem yine yeniden orman yangınları, canımı acıtıyor, yolda gördüğümüz ölü hayvanlar her defasında kalbimi aynı yerden kırıyor, Dirmit'in yalnız sıkıntı çekiyor olması bana ağır geliyor. Hem burada sakinlik içinde kalmak istiyorum, hem de dönüp Dirmit'i ve Dük'ü görmek...
Pazardan peynir alırken kemikleri çıkmış, tüyleri dökülmüş, boynu yaralı perişan halde bir kedi gördük. Ne yapsak diye düşündük ama orada bırakamazdık, aldık kutuya koyduk, getirdik alt kata bıraktık. Hali o kadar kötü ki, öldü mü diye kontrol ettik. Dönerken İstanbul'a götürüp veterinerde baktırmak istiyoruz.
(20 HAZİRAN PERŞEMBE)
Komşumuzun kızı İstanbul'dan ev almış, onun muhabbeti dönüyor. Biz ay sonunu zor getiriyoruz bu aralar- ama düşündüm de; onlar mesela yurt dışında tatile giderken ben her sene Dharma eğitimleri ve inzivalara katılmak için yaklaşık aynı tutarı ödüyorum ve daha fazla zaman ve enerji ayırıyorum.
Eve, mülke sahip olmak mı daha önemli, hayatı keyifle ve anlamlı yaşamak mı? Onun baktığı çocuklar ve hayvanlar yok, bizim gibi biriktirdiği enteresan anılar tahminimce pek yok, tanıdığım kadarıyla ne konsere gider ne iyi bir akşam yemeğine, üstünde soluk bir eşofmanla iner denize- bu da onun bildiği, seçtiği hayat. Ben bunu tercih etmezdim kesinlikle.
(19 HAZİRAN ÇARŞAMBA)
Burada yaşamanın ritmine alıştım; 3 zeytin ağacının olduğu sahile yakın parkta kızlarla eğlenmek keyifli, nar, incir ve çamların kokusunu alarak, adını bilmediğim kuşun sabah şarkısını dinlemek ne güzel...
Akşam rakı içtik, biraz meze yaptık, müzik dinledik, dedemi hatırladık, Dirmit'in bizden ayrı veterinerde kalmasına ve ciddi bir hastalığı oluşuna üzüldüm ve susuzluktan ölen hayvanlara aklım takıldı, kalbim kırık uykuya daldım...
Bazen böyle, sanki dünyanın bütün ıstırabını içimde hissediyorum.
(18 HAZİRAN SALI)
Dün gece Vera kabus gördü herhalde, çılgınca ağlayarak uyandı, zor sakinleştirdik, sonra leyla tekrar, derken bizim yanımızda yattı ve rahatsız uykusuz bir sabaha karşı geçirdik büyük yatakta.
Denize geç inebildik, plaj tam dolu, iskele kalabalık bugün. Rüzgar dindi, yanıklarım hafifledi. Yine arkadaşlar geldi, daha ziyade small talk ve elbette mevzu hep çocuklar. Bu arada ikiz erkek bebekleri olan genç bir çiftle tanıştık; geçen seneki hallerimizi hatırladım. O anne de bakıcı bulamamış ve annesinin yanına taşınmış, çok zorlanıyorlar-herkes zorlanıyor; çünkü ebeveynlik zor!
Denizin tadını çıkardım, akşam yeni bir diziye başladık.
(17 HAZİRAN PAZARTESİ)
Bugün de başka arkadaşlar geldi yanımıza; daha genç evli ama çocuksuz bir çift. çocuk gençliğinde yan sitedeymiş, tekneleri filan varmış; buraların zamanla nasıl dolduğundan konuştuk. Tabi sohbet hep bir yerden maddiyata çıkıyor; enflasyon, emlak değerleri vs.
Akşamüstü denizden dönerken kızlarla markete girdik bir kaos-sonra eve dönüp yemek yaptık, bu arada kızlar durmuyor ortalığı boyuyorlardı. Parka gidelim dedik Leylacık kaka yapmış eve geri dönmek zorunda kaldık, indik çıktık, basket sahasında oynadık derken tükenmiş hissettim. Eve dönünce hemen uyurlar sandım ama yine krizler devam-çok zor gerçekten...
(16 HAZİRAN PAZAR)
Planladığımın aksine kilo almış gibiyim ve çok şişkin hissediyorum ve bu da beni rahatsız ediyor. Yoga ve meditasyondan uzaklaştıkça hafifliğimi kaybettim, neyse ki deniz ılık ve biraz yüzüyorum burada.
Bugün misafirlerimiz geldi bize sahilde katıldılar; bir oğulları var 4 yaşlarında. Cidden kızlardan daha zormuş, ben hiç şikayet etmeyeyim-agresifliklerini dinledikçe nasıl baş ettiklerine şaşırdım kaldım.
Onların da ev sahibiyle sıkıntıları benzer; işten, okullardan ve kreşlerden konuştuk.
(15 HAZİRAN CUMARTESİ)
Plaj tenha, deniz suyu ılık, ama rüzgar dışarıda üşütüyor.
Kızların yaz stilleri bir harika; çiçek gözlükleri ve yıldızlı mayolarıyla şahaneler! Denize pek girmediler henüz, kumda oynuyorlar daha çok. Aralarında sürekli bir çatışma çıkıyor, bu ara Vera ile aramız pek iyi değil ve bu canımı sıkıyor.
Sahilde Tao Te Ching okuyorum-ışıl ışıl bir metin. Berrak bir su gibi, kadim ve yaşama dair.
Dirmit de sarılık olmuş, FIP olmadığına sevindim, ama 2 kedimizi bu hastalıktan kaybettiğimiz için tedavinin ne kadar uzun ve zor olduğunu bildiğimden üzüldüm, korkuya ve öfkeye kapıldım.
(14 HAZİRAN CUMA)
Toplanma ve yola çıkış-
yolda durmayı düşünmüyorduk aslında, ama annem isteyince durduk ve kızlara yemek söyledik. Yedirdik, benzin aldık, Karaağaç pazarına uğradık, derken 4 saatlik yol 6 saat sürdü. Yine de iyi geçti; yol boştu, kızlar son 1 saate kadar huysuzlanmadılar, kusmadılar ve korktuğumuz kadar sıcak da değildi.
Ev elbette pisti, kızlar akşam coşkuluydu ve zorlandım biraz-aklım da Dirmit'te kaldı.
Kısa bacaklı kedi burada.
(12 HAZİRAN ÇARŞAMBA)
Kaydı tutulmayan gün unutulup gidiyor.
(11 HAZİRAN SALI)
Gündüz market alışverişi, gönderiler, mailler, ödemeler, yemek ve ev işleri derken akşamüstü sıcaktan bezip yorgun düşüyorum ve bazı günler uyuya kalıyorum.
Kendimi azıcık daha iyi hissediyorken bile, vahşice öldürülen köpeklerin bakışlarını içimde taşıyorum.
Hayatı bambaşka gözlerle yaşamanın verdiği o hali, kaybettiğim büyülü hali özlüyorum...
(10 HAZİRAN PAZARTESİ)
Yaşamımı meditasyon & yoga & sağlıklı beslenme üçgeninde kurmak istiyorum.
Çocuklar ve yaratıcılık, seyahat ve sanat ile doldurmak istiyorum hayatımı.
Yaşadığımız ülkenin manyaklık ortamı iyice bunaltmış durumda, kendime ve kızlara bir vaha yaratmak istiyorum...
(09 HAZİRAN PAZAR)
İlk defa iyi uyandım, gece terlemedim, ama sağ kulağım hala tıkalı, umarım çabuk açılır.
Balgam çıkarmadan kahvaltı hazırladım, annemler gelecek, hafta içi çok yoğunum ve hava aşırı sıcak olacakmış. Artur'a gitmeyi cidden çok özledim, son eksikleri alıyorum. Deniz bize iyi gelecek, glütensiz ve şekersiz tariflere geri dönüyorum.
Bir yandan, ülkemizdeki hayvan düşmanlığı delilik seviyesinde artık, nefretin gözü dönmüş vaziyette saldırıp yok ettiği canların korkusunu hissedebiliyorum.
Artık iyileşiyorum ve meditasyona devam edeceğim.
(08 HAZİRAN CUMARTESİ)
Emirli'ye gitmedik; sabahtan ev işleri ve yemeğe giriştik, erkenden yoruldum bile.
Kızlar uyurken Youth filmini izledik, Sils Maria hayali kurduk....
(07 HAZİRAN CUMA)
Omicron-0 Rana-1 İlk iyileşme belirtisi hafif de olsa azıcık portakal kabuğu kokusu aldım.
Hala sinüzit baş ağrısı nezle durumum fena ama.
Leyla dünden beri çok öksürüyor, akşam ateşi yükseldi, doktora götürdük bugün. Bu hastane daha ferah ve yeni, doktor tatlı bir kadındı, ama sonuçta yine hep aynı ilaçları yazıyorlar.
Ben iyi olmayınca evin düzeni alt üst oluyor, yatak odasında çamaşırlar yığılmış, kızların yataklarını silkeledim, mutfak topladım, tezgahı ocağı sildim ve yoruldum yine.
Kendimi toparlamak için sağlıklı beslenme kürü yapmam lazım, vitaminler, salatalar, yoga, yürüyüş...
(06 HAZİRAN PERŞEMBE)
Hastayken zihnim de kötüye çekiliyor; akşama kadar çocuk istismarı haberlerine daldım çıkamadım. Burada yaşayarak kızları tehlikeye mi atıyoruz, onları tamamen yalıtılmış bir hayatta yaşatamayacağımıza göre...? Burası kötülerin ülkesi olmuş artık...
Almanya kırsalında ev baktık, nasıl bir iş yapılabilir, bunları düşündük.
(05 HAZİRAN ÇARŞAMBA)
Hastalığım arttı ve gece bir kulak ağrısı başladı ki durulmuyor... İnleye inleye sabahı zor ettim ve doktora gittik; covid omicron+kulak iltihabı+sinüzit+alerjik rinit teşhisi kondu.
Ayakta duracak halim yok, hastane kalabalık ve aldığım sağlık hizmeti yalnızca ilaç yazan bir doktor. 1 hafta sürecek tedavim en az, bütün günü yatakta geçirdim ve hastayken moralim de çok bozuk. Ağlamak istiyorum, ona yazmak istiyorum, uyuyup uyanıp terleyip yatmaya devam ediyorum. Hiçbir yediğimin tadı yok, hatta berbat bir tat var, çok tuhaf çünkü asla koku almıyorum, en keskinini bile. Sabaha kadar 4 tshirt değiştiriyorum ve sağ kulağım yankılı duyuyor.
(04 HAZİRAN SALI)
Uykularım bölük pörçük, terliyorum, öksürüyorum, ağrılarım var, dönüp duruyorum, zor düşüncelere dalıyorum.
Zaten kötüydüm, sabah kızlar yine zorladı-zehir ettiler bütün sabahı. Yerlere saksıdan toprak saçtılar, tuvalet kağıtlarını buruşturup attılar, daha dün temizlenmişti ev, bugün yerler battı. Kreşe gitmek için ikisi de giyinmek istemedi, Leyla krize girdi ve ben artık bittim.
Sabrım tükendi, "Cezalısınız!" diye bağırdım, "Yeter artık bıktım, gideceğim gelmeyeceğim." Hatalı olduğumu bile bile kendimi durduramadım, başka nasıl başa çıkacağımı bilemedim.
Bütün gün kreşe başlasınlar artık dayanamıyorum.
(03 HAZİRAN PAZARTESİ)
Gece yine ateş ve kabuslarla geçti, Leyla mızmız uyandı, bana sarılıp ağladı, kendime gelemedim.
Kahvaltı hazırlarken Vera oyun kartlarını yere fırlattı, topla dedim, toplamadı, inatlaştık ve kriz geçirerek ağladı. Bana kızgın olsa da, yine de beni istedi, zor zamanlardan geçerken bana ihtiyaç duyuyor. Ona yaptıklarının sonucu olacağını öğretmek istiyorum ve bazen bu sert davranmamı gerektiriyor, annemse yufka yürekli.
Kreşe gittikten sonra dolapları topladım, kızların kullanmayacağı eşyalarını verdim. Bu akşam sangha Kuzguncuk'ta buluşuyor, ben gidemedim tabi. Hayalimde ada havası; soğuk beyaz şarabın buğusu, amfitiyatroda piyano yankısı ve yaz gecesi rüzgarında dağılan saçlar...
(02 HAZİRAN PAZAR)
Bu alerji olamaz bence, bütün vücudum kırgın, kollarım bacaklarım ağrıyor, ilaç alıp yattım.
Aslında kızlar fena geçirmediler geceyi, ben öksürük krizinden uyuyamadım. Çarşaf çarşaf terledim ve bir yandan ağladım. Bu kadar ağlamamın sebebini birden buldum sonra: geçen sene tam da bugün... Hislerim doruğundayken, hayatımın başka bir yere doğru akacağını umuyorken, tam tersi oldu-1 sene sonra bugün tamamen kopmuş gibi görünüyor aramızdaki iletişim.
Zeki Alasya'nın Kemal Sunal'ın cenazesinde mırıldanıp ağladığı türküyle içlendim bu akşam, dedemi hatırlayarak:
"Mezarımı derince kazın, dar olsun yar yar, dar olsun
Altı lale, üstü de çimen bağ olsun yar yar, bağ olsun"
(01 HAZİRAN CUMARTESİ)
Hala hastayım, dün yeni diziye başladık; Allan Poe'nun fazlaca modern bir yorumu.
Vera iyi gibi de, Leyla'nın ateşi vardı, gece ağlayarak uyandı, yanıma aldım, çok huzursuzdu. Benim de boğazım kötü, hava aniden aşırı ısındı, zamansız bir hastalık hali...
Öğleden sonra Emirli'ye gelip köpekleri besledik, yemekten sonra kızları yıkadık ve ben yorgun düştüm, her tarafım dökülüyor.
Akşam Vera çığlık çığlığa ağlamaya başladı kulağım ağrıyor diye- ne yapacağımı şaşırdım.
(30 MAYIS PERŞEMBE)
Kızlar kreşteyken yoga ve meditasyon yaptım ve o kadar iyi geldi ki!
Boyamayı bitirdim, anladım ki kızlar kreşe tam gün başlamadıkça ben bir şeyleri yetiştiremeyeceğim. Bunu kabullendim ve kendime yüklenmemeye karar verdim.
Akşam pizza yaptık ve dondurmacıya gittik, ama kızlar fazla öksürmeye başladı.
(29 MAYIS ÇARŞAMBA)
Kreşe bırakırken bu hafta sorunsuz geçiyor, alıştılar galiba sonunda.
Sonrasında kızları parka çıkardık, ben yine çalışamadım, hava ısınınca yaz moduna girildi, Artur planları yapılıyor.
Hayatımda ikilikler olduğunu fark ettim ıstıraba sebebiyet veren; daha hafif olmak isterken hala çok yiyorum ve harekete düzenli zaman ayıramıyorum mesela. En yakınımdakilerle kıymetli vaktimizi iyi değerlendirmek istiyorum, ama hala uzağımdakileri özlüyorum...
(28 MAYIS SALI)
Bu akşam da dersimiz var, sutralar ilginç ve derinlikli, çalışmak istediğim ne çok metin var...!
Bize ödev verdiğin haikulardan bahsetmedin bile, çeviri ekibinden kimseyi göremedin, oysa ben oradaydım-eskisi gibi yakından takip etmiyor oluşun cidden heves kırıcı. Yüzeysel tavırlardan hiç hoşlanmam oldum olası...
(27 MAYIS PAZARTESİ)
Bu akşam da dersimiz var; nedense onun evinden ders yaptığını ekstra söyledin ve bu beni sinir etse de, son dönemde iyice kopmuş hissetsem de, eğitimler iyi geliyor. Zorlanıyorum ve zorlandığım zamanlarda sanki ne olduğumu, ne olmadığımı hatırlıyorum.
(26 MAYIS PAZAR)
Akşam ancak dönebildik, derse son anda yetiştim, banyo yapamadım.
İçimde hayata reset atma hevesi var; bedenen ve zihnen daha iyi yönetmek niyetiyle sağlıklı beslenme ve meditasyona geri dönmek ve birbirimize tutunmak...
(25 MAYIS CUMARTESİ)
Boşanan arkadaşlarımı düşündüm durdum dün gece, bu olay elbette herkesin kendi geçmiş travmalarını da tetikledi.
Yarım gün kahvaltı, ev toplama derken öğlen Emirli'ye gittik. Hava rüzgarlı, bahçede kediler iyi, kızlar çok keyifli. Keşke arkadaşım da ailesiyle beraber burada olsaydı, dedim.
Ailenin değerini tekrar anladım bugün. Cenaze sohbeti çok sinir bozucuydu; ben öldükten sonra Arapça yazılı yeşil örtüye sarılıp hiç anlam vermediğim dualar okunarak filan gömülmek istemiyorum! Şehrin karmaşasında beton bir odacığa konulmak istemiyorum. Belki küllerimin boğaza savrulması, yahut bir tepede asırlık bir zeytinin altında toprağa karışmak güzel olurdu...
(24 MAYIS CUMA)
Sabah Vera huysuzlandı, okula gitmek istemediğini söyledi, dünkü gibi olmasın diye ısrar etmek istemedim-ama daha beter oldu.
Parka gidelim o halde dedim, ama giyinip evden çıkmak istemeyip ağlayınca sinirlendim, bağırdım. "Senin gibi çocuk istemiyorum!" bile dedim bir ara. Haftaya evde kalmamayı düşündüm hatta, babaları götürsün kreşe diye, "Nefret ediyorum bu davranışlarından!" diye bağırdım, çok sertti.
Ardından parkta oynadılar, hepimiz sakinleştik, sonra cafeye gidip kek yedik, onları yandaki masaya oturttuk-kendi başlarına çok keyiflilerdi.
Eve dönerken çok basit bir sebepten yine kriz geçirdi, ama bu kez sakin kalmayı başardım; çünkü biliyorum ki sebebi benim bağırmamdı. Kollarımda kendini sıkarak çıldırmış gibi ağladı, "Seni seviyorum, özür dilerim, seni asla bırakmayacağım." dedim sürekli. Sonunda geçti ve yumuşak davranıyorum ondan beri, korkmuş sanırım.
Kızlar uyuduktan sonra yemek yaptım, bugün de böyle geçti, akşama arkadaşımız geldi ve şok bir haber verdi: eşiyle boşanmışlar. Hem bekliyordum hem de şaşırdım, hiç haberimiz olmadı süreçten. Hem üzüldüm hem de hayırlısı buymuş, dedim...
(23 MAYIS PERŞEMBE)
Hayatımın çıkmaza sokan, tutsak eden mecburiyetleri öfkelendiriyor beni.
Hayatımı ben yaptım sonuçta, öyleyse kime öfkelenebilirim ki?
(21 MAYIS SALI)
Akşamüstü işlerimi ayarlayıp okuldan arkadaşımla Karaköy'de sergi açılışında buluşmaya gittim.
Biraz hayat sorgulaması, bir parça da gizli kıskançlık huzursuz etti içten içe beni: daha çok kaçırdığımı hissettiğim hayata duyulan özlem içimi acıtan.
Daha farklı ortamlarda daha entelektüel insanlar arasında bir hayat kurabilirdim kendime, belki daha ait hissederdim o zaman, sanata yakın durabilirdim her zaman... Belki de hala geç sayılmaz, bir kaç sene içerisinde kendimi konfor alanımdan çıkartıp zorlayabilirim yine akademiye dönmek için. Tekrar öğrenci olmak kolay değil, vakit ayırabilmek kızlarla, yine de bana çok iyi gelirdi.
Önümüzdeki 2 sene için hedefim bu olsun.
(19 MAYIS PAZAR)
Haftasonu ailecek Emirli'de keyifli geçiyor, ama ben pert haldeyim-hem boğazım ağrıyor hem boynum tutuldu.
Serin bahar havasında yağmur atıştırıyor usulca, kalmak isterdim bu sessizlikte uzunca...
(18 MAYIS CUMARTESİ)
Fena geçmedi bugün aslında; kızlar bahçede oynadı, annemler geldi, ben ayakkabı boyadım. Akşam kızlar uyuduktan sonra 70lerin fantastik filmlerinden birini izledik; seviyorum bu absürt işleri, bu çılgın atmosferleri.
Gece öksürükten uyuyamadım.
Sabah bahçeye karşı sakin bir kahvaltı ettik, haikular okudum ve huzurlu hissettim.
(17 MAYIS CUMA)
Bu hafta ikimiz de çok kötüyüz; sürekli hastalanmak ve istediğim hiçbir şeyi yapamamak öfkelendirdi beni, bıkkın ve tahammülsüz hissediyorum.
Sonra birden, "zor zamanları pratiğe çevir" diyen bir öğretinin öğrencisi olduğumu hatırlayıp kendime geliyorum.
Bir zamanlar isteyebileceğim her şeyi bana veren adam, baktım bu sabah ağzından köpükler saçarak en ufak şeye bağıran birine dönüşmüş. En kötüsü de, kendinin farkında olmayışı.
Yine kendime sığınacağım bu fırtınadan.
(16 MAYIS PERŞEMBE)
Özgürlük Parkı'nda mis gibi bahar havasında organik pazar alışverişine gittik dün, ne kadar güzeldi. Ama bu sabah aldığım dutların kurtlanmış olduğunu görmek iğrençti!
Ve yine hasta hissediyorum, gece çok öksürdüm. Yine arkadaşlarla buluşmayı ertelemek zorundayım.
Bugün ancak akşam 8'den sonra boyamaya oturabildim.
En yakınımdaki insanla iletişim kuramadığımı hissediyorum ve sinirliyken hepten çekilmez buluyorum onu.
(15 MAYIS ÇARŞAMBA)
Haikularla uyandım bu sabaha, biraz okudum ve hatta 2 tane yazdım-bu işe bayıldım!
Hayatımda keşke şiire, müziğe ayıracak daha çok vaktim ve alanım olsa!
Bu hafta kızlar kreşe sorun çıkarmadan gidiyorlar, ama çıkışta parka gitmek istiyorlar-bu da 15:00 gibi eve dönmemiz demek. Pek çalışmaya fırsatım kalmıyor yine, bugün bir de başka anaokuluyla görüşmeye gittik. Okul mevzusu bizim ülkemizde aşırı sinir bozucu bir hal aldı, ne yapacağımızı bilemiyorum.
(14 MAYIS SALI)
Kameramı açıp "ne olur ne olmaz" şiirimi okudum bu akşam Zen dersinde:
"Bir nefes içeri- bir nefes dışarı
38 yıldır ne artan var ne eksilen
Yaklaşırken altın gün batımı
Hediye ediyor bize her nefesimizi"
"Muazzam!" dedin, gerçekten aklında kaldı mı?
Titreyerek, terleyerek girdim yatağa.
(13 MAYIS PAZARTESİ)
"En, boy falan yok. İşte burada yanılıyorsunuz." dedi Teddy. "Herkes her şeyin bir noktada sınırlandığını sanıyor. Öyle değil.-İnsanlar nesneleri bir yerlerde sınırlanmış görüyorlar, çünkü nesnelere bakmanın tek yolunun bu olduğunu sanıyor çoğu. Ama bu doğru değil."
Okuduğum en zihin açıcı öykülerden biri, Bay Salinger!
(12 MAYIS PAZAR)
Anneler günü kahvaltısı için her zamanki yere oturduk annemle, sonra kızlarla sahildeki parka gittik, çok eğlendiler. Çimenlikte oturmuş telefonla konuşan bir genç kızla tanıştık, erkek ikizi varmış-ilişkilerini biraz anlattı; nasıl en yakın olduklarını birbirlerine, kavga etseler bile birbirlerini kolladıklarını, birbirlerine yettiklerini... Umarım bizimkilerin ilişkisi de böyle olur.
(11 MAYIS CUMARTESİ)
Gece uyuyamadım, kendime itiraflar yaptım. Ama bunları muhatabına söyleyerek onu üzmenin anlamı ne? Neyi değiştirir ki?
Hayranlık duyduğum, ilham aldığım, zeka parıltıları yakaladığım bir partnerim olsun istiyorum!
Emirli'ye gidemeyecek kadar yorgunum bugün, evde kalıp ayakkabı siparişimi boyadım, iyi çalıştım.
Tekdüze hayatımda hiç bir motivasyon kaynağı, heyecan kalmadı sanki...
(10 MAYIS CUMA)
Kreşe bugün babaları götürdü, ben uyuyup biraz dinlenebildim, aslında çalışmam gerek-boyama siparişlerim birikti, ama fırsat ve enerji bulamıyorum.
Hiç keyfim yokken akşam dışarı çıktık, Yeldeğirmeni'nde bir mekana oturduk; içerisinin atmosferi güzeldi. Şarap ve peynir tabağı istedik, sohbet ettik. Ardından birer kahve içip eve döndük, buradaki konserler ve Sinema Evi'ndeki film gösterimlerini takip etmek istiyorum...
(9 MAYIS PERŞEMBE)
Vera manik atak geçiriyor sanki- sayıları okumaya başladı, asansörde, otoparkta vesaire- ve sürekli "Ben büyüdüm artık!" diye bağırıp dolaşıyor. Bilmiş bilmiş aralıksız konuşuyor ve her şeyi kendisi yapmakta ısrar ediyor-esasında aşırı komik. Öte yandan fazlasıyla yorucu; artık pes ettiğimi hissediyorum-kendim için hiçbir şey yapamayacağım.
(8 MAYIS ÇARŞAMBA)
Sabah trafikte kaldık, kızları ağlarken kreşe bırakıp çıkmak zorunda kaldım.
Sıkıldım artık-her gün giydirmek için çaba sarf et, arabaya bindirmek için uğraş, sonra sınıfa gir otur bekle, yine de ağlamalar ve krizlerle baş et...
Hayatım nasıl bu hale geldi-nerede hata yaptım?
Basit gündelik işlere koşturduğum ufacık bir hayatı yaşamaktan bıktım. Oysa kendime sanatla dolu, yeni yerlere seyahat edeceğim capcanlı ve yeniliklere yer veren bir yaşam kurmak istiyorum.
Bir de Sen'i... Çok özlüyorum.
(7 MAYIS SALI)
Okul çıkışı kızlar yandaki binanın köhne arka bahçesinde oynadılar, vakit biraz böyle geçti, arabaya binmeye ikna etmek zor oldu. Evde Leyla koltuğu suluboyayla boyayınca elinden fırçasını aldım, kriz geçirdi. Art arda 3. kriz günü-biraz kızdım, ama fazla değil ve yumuşayınca gönlünü aldım, sakinledi. Ağlayıp iç çekmesi çok dokundu bana.
Akşam erken uyudular, diziyi bitirdik, Ripley'in İtalya hayatına özendim çok. Sakin kasabalar, tabi 50 yıl evvelki İtalya'nın güney kıyı şeridi...
(5 MAYIS PAZAR)
Sabah güne evde meditasyonla başladık Emirli'de, kuş sesleri ve yaprak gölgesiyle.
Anneannemler geldi, evi temizledik, hava serindi.
Vera çizgi filmi kapatınca kriz geçirdi, aslında uykusuzdu, bana çok öfkelendi, vurdu. Bu kez kendimi tuttum, yukarı çıkardım, mavi odada kucağımda alçak sesle konuştum: "Biliyorum, sen bana kızdın, ama ben sana kızmadım Vera." dedim, sakinleşti, sarıldı, "Seni seviyorum" dedim, kısık sesiyle "Ben de seni" dedi ve bu kez ben ağlamaya başladım. Çat diye en ince yerimden kırıldım sanki-
Ağladığımı fark etmek etkiledi onu, gözlerinde şefkatle beni izledi, "Üzülme anne, ben buradayım" dedi. Beni teselli etmeye çalıştı. "Birlikte öğreneceğiz Vera, birlikte geçeceğiz içinden bu sürecin." dedim. Başıyla onayladı, olgun bir insan gibi. Ona sımsıkı sarılıp ağladım-unutulmaz bir andı.
(4 MAYIS CUMARTESİ)
Sabah kaotikti; kızlar mızmızdı, özellikle Leyla hasta olduğu için, sinir ettiler bizi ve biz de tahammülsüz davrandık sanırım. Çünkü yükümüz çok fazla. Evet- yükümüz çok fazla.
Evi süpürüp toparladık, ütüler vesaire, derken öğleden sonra Emirli'ye geldik, kedi de bizimle. Köpekleri besledikten sonra evde yemek hazırladık, fakat kızlar hiç rahat durmuyorlar, yemek yememe bile yarım saat müsaade etmiyorlar.
Diğer çocuk sahibi arkadaşlarım yurtdışına tatile filan giderken ben tam anlamıyla sorunsuz olarak kreşe bile başlatamadım daha- o kadar bunaldım ki bazen devam edemeyecekmişim gibi hissediyorum.
(3 MAYIS CUMA)
Rüyamda Hocam ve sangham ile bir eğitim mekanının salonundaydık sanki; bar masalarında small talk ile meşgulken içten içe onu görmeyi bekliyorum, gitmek istemiyorum-çünkü onun yanında kalmak istiyorum. Ne kadar tanıdık hisler... Uyandığımda onu özlediğimi fark ettim.
Dün yeniden meditasyona başladım, gündüzleri de lojong dinlemeye karar verdim, her güne 1 ders ve başka video yok. Gerçekten çok iyi geldi, bu ay kendime challange yaptım; aralıksız devam edeceğim.
Acil siparişler çıktıkça stresim artıyor, ama bir yandan da şehirde baharı yakalamak, annemle Emirgan'a, Hakan'la sinemaya gitmek istiyorum... Muhtemelen hiç birine fırsatım olmayacak yine.
Kreşten sonra kızlarla parka giderken yine yavru kedi miyavlaması duyduk, geçen geceden beri aslında duyuyordum, ama göremiyordum kendisini. Annem sesin yerden geldiğini fark etti, bizim bahçenin girişindeki beton bir kapağın altından ve yoldan geçen bir adamın yardımıyla kapağı kaldırınca yavru tekir bir kedi fırladı kaçtı. Duvar dibinde çalıların arasına saklanıp bağırmaya devam etti, hemen gidip yaş mama aldım açtım, çıkıp yemedi, çok korkmuş olmalı. Üstüne gitmekten korktum, ya yola kaçarsa diye. Eve çıkıp kafes ve havlu alıp indim, bu kez evin önündeki karşı duvara saklandı. Tam o sırada yandaki yurtta çalışan bir kadın yardıma geldi, o dürtükleyince kaçan kediciği ben havluyla yakalayıverdim ve kafese koyunca bir rahatladım. Şanslı bir gün, anlayacağınız.
Annesiz yaşar mı, diye endişelendim başta, ama mama yiyor, balkona koydum. Fakat yaramazın teki; durmadan bağırıp miyavlıyor, kucağa gelince susuyor. Gece boyu uyutmadı bizi.
(2 MAYIS PERŞEMBE)
Kızlar bu sabah kreşe gitmek istemedi; zaten burunları tıkalı, hapşırık, öksürük devam ediyor, Vera kriz geçirecek gibi olunca üstlerine gitmedim hiç, yumuşak yaklaştım. Dışarıdaki işleri halledip eve döndük arabayla, biraz bahçede oyalandılar, salyangoz gördük, kedileri ve martıları besledik, hamam böceğinin canını kurtardık...
Öğleden sonra ayakkabı siparişlerim üzerinde çalıştım, yine acil bir tane çıktı ve kızları yıkadık.
Rüyamda ipimi bulduğumu ve bileğime doladığımı gördüm... Geçen hafta sanırım sosyal medyada gezinirken bir gönderide "Onlar aslında kaybolmadılar" diye okumuştum, 1 Mayıs Geyik Bayramı'nda geri dönecekler, diyordu, sanki bunu ona yordum...
(1 MAYIS ÇARŞAMBA)
Hava serin ve yağışlı gibi, ada planını erteledik. Zaten günün yarısı bir takım işlerle geçti gitti- sonrasında Kadıköy'de bira içip bir şeyler yemeye gidelim dedik. Kadıköy'e artık her gelişimde biraz Eminönü olmuş gibime geliyor; sanki her yer biraz Eminönü hatta son zamanlarda- Caddebostan bile! Kalabalık caddelere bakarken içim sıkılıyor, eski kitlesi değişmiş, karman çorman bir kitleye dönmüş... Yemek yediğimiz fine-dine yeni nesil restoran çok da tatmin etmedi bizi, biraz zorlama menüsü vardı sanki. Eve dönerken eski zamanlardaki klasiğimizi tekrarladık; İnci Pastanesi'nden tatlı aldık, strudel vardı, kızları annemde bırakıp baş başa dizi izledik. Merak ettiğim Ripley dizisine başladık; ilk bölüm sıkıcı ve ağır akıştaydı ama sanırım seveceğim bir işe benziyor.
Eski günlerdeki gibi neşeli ve hafif hissettim kendimi bir süreliğine...
(30 NİSAN SALI)
Her şey
bu ay
nasıl da
alt üst oldu
(29 NİSAN PAZARTESİ)
Beni anlayan bir terapistle konuşmaya hiç bu kadar ihtiyacım olmamıştı sanki. Ama fırsatım yok bunun için, açıkçası boşuna olmasından da korkarım yine.
Varoluşçu birine anlatmak istiyorum hikayemi, kalp kırıklığımı, belki bir rinpoche ye- bana ne derdi?
(28 NİSAN PAZAR)
Yine yorgun uyandım ve yine Emirli'de evi temizleyip yemek yaptım.
İlişkimizde neyin eksik olduğunu buldum; spiritüel yoldaşlık- ve bu benim için önemli.
Çocuklar ve kediler mutlu olsun diye bu tutkusuz hayatın bedelini ben ödüyorum.
(27 NİSAN CUMARTESİ)
Bugün öyle çökkün bir ruh hali içindeyim ki; ara sıra orada burada uyuya kaldım. Depresif ve enerjisiz hissediyorum. Geçiciliği kavrayışımın burukluğu iliklerime işledi bugün...
Hold my hand, it will be over soon
Hold my hand, I will be over soon
Akşam Emirli'de aldığımız mezelerle bir sofra kurduk-en kötü günümüz bile güzel, değil mi, aslında?
(26 NİSAN CUMA)
Gece Leyla altına kaçırdı, bağırarak ağlayarak uyandı, üst baş değiştirdik, zor sakinleşti, yanımda yatmak istedi, beni öksürük tuttu, hiç rahat edemedim, sabah ezanına kadar uyuyamadım ve sabah pelte gibi uyandım.
Uyanır uyanmaz kaka temizledim, kreşte beni bırakıp sınıfa girmeyi reddetti Leyla, kapı önünde bana yapışıp ağladı. Eve dönüşte müşterilerin kaprisiyle uğraştım- bitmeyen çile gibi hayatım ve çıkış yolu bulamıyorum...
Akşamüstü iyice kudurup sürekli sorun çıkaran kızlar tv karşısında uyuya kaldılar, biz de sonrasında kendimize brownie söyledik, akşamın o saatinde yedik çünkü başka tatlı bir şey yok hayatımızda ve son dönemin popüler dizisini seyrettik.
(25 NİSAN PERŞEMBE)
Ben hayatımdan koşa koşa kaçmak istiyorum!
Rüyamdan bana şiir okuyordun. Acıyla uyandım.
2 senedir içimde büyüttüğüm nadide gülü koparmışsın gibi hissediyorum.
Gündelik hayat beni yutuyor işte yeniden; gri ve renksiz, anlamsız ve tatminsiz...
(24 NİSAN ÇARŞAMBA)
Yorgunum, başım ağrıyor ve kızlar kreşe gitmek istemediler yine. Çıkışta bahçedeki parkta oynamalarına biraz izin verdim, kaydıraktan kayamayınca ağlamaya başladı Leyla. Neden en basit şey bile bu kadar zor olmak zorunda? Lena ile Luna'nın annesi de ikiz büyütüyor ama çıtları çıkmıyor gelip giderken. kreşe zaten hiç kendisi getirip almıyor, bizimkiler neden bu kadar gürültülü ve stresli? Eve döndükten sonra da salona hamurları ve pampasları saçıp dağıttılar. Akşam evde tek kalınca, bir yandan çorba pişirmeye çalışırken bir yandan kızların can sıkıntısını oyalamaya çalıştığımda saatin çoktan 22:30 olduğunu fark ettim.
(23 NİSAN SALI)
Tatili Beyoğlu'nda arkadaşımızla değerlendirdik; önce kahve içmeye oturduk, ardından sergi gezdik, akşamüstü ara sokakta rakı içtik. Bu sohbete hemen hiç dahil olmayan, varlığı masada hissedilmeyen yanımda oturan adama baktım; onu artık merak etmiyorum.
Birinin beni takip etmesi, sanal da olsa- her paylaştığıma yorum yapması, bir tepki vermesi ne güzeldi- onsuz hayatım ne kadar yavan ve eksik.
(22 NİSAN PAZARTESİ)
Travma bilgili yoga diye bir kavramla tanıştım bu aralar ve araştırmaya ilgi duydum. Belki böyle bir eğitim alıp, önümüzdeki senelerde yoga ile pratiğimi birleştiren bir yerden ben de dersler verebilirim.
(21 NİSAN PAZAR)
Hava açtı, değişik atmosferi olan bir film izledik kızlar uyurken balkonda, arkadaşımın önerdiği. Dekadan havalardaki tipleri her zaman beğenmişimdir, büyük evlerin tekinsizliğini de...
Bana love bombing&ghosting yapılmış olabileceğini düşünüyorum; ilişkimizi aniden kesmeye karar verdiğinde bana söylemesi/en azından yazması gerektiğini düşünüyorum. Daha nezaketli, cesurca ve dürüst olurdu.
Bundan sonra hiçbir şey olmamış gibi davranmak da istemiyorum, bu tavrı doğru bulmadığımı söylemek istiyorum, ama ne zaman ve nasıl? Ve bu devasa hayal kırıklığı ile ben çalışmaya nasıl devam edeceğim?
(20 NİSAN CUMARTESİ)
Kahvaltıdan sonra Schopenhauer'in yıllardır aklımda olan kitabından birkaç sayfa okudum: Die Welt Als Wille und Vorstellung. Dharma ile bu kadar yakın paralellikte olması çok etkiledi beni, zihin açıcı, parlak, zeki bir metin.
Emirli'ye gidip orada hem yemek yaptığım hem biraz ayakkabı boyadığım bir gün-kızlar sabahtan beri mızmız davranıyor ve ilgi istiyorlar, ama çok yorgun olduğumuzdan tahammülsüz davrandık ne yazık ki.
Akşamüstü 1 saate yakın aktivite yaptık birlikte, en çok da stoptanz oynamayı sevdiler; kahkahalar havada uçuştu- ne kıymetli anlar... Onlarla daha fazla ilgilenmek, onlara daha anlayışlı davranmak istiyorum aslında. Tüm dikkatimi verdiğimde ne kadar akıllı olduklarına hayran kalıyorum.
Yağmurlu, rüzgarlı havada yemyeşil taze manzaraya baktığımda, burası bizim cennetimiz, diye düşündüm. Birbirimize yeteriz mutlu olmak için.
(19 NİSAN CUMA)
Hava serin ve yağmurlu, kızlar sabah biraz da hastalıktan mızmızlardı, okula babaları götürdü.
Biraz düzelir gibiyim ben, ama tam iyileşemedim. Akşam sinemaya gitmek, bir şeyler içmek istiyordum dışarıda, ama yine olmadı.
Hayat bu hafta sonu da epey sıkıcı olacak gibi, acil siparişler de zorluyor. Hiç keyfim yok.
(18 NİSAN PERŞEMBE)
3 iş gününde pilim bitti.
Resmen tükenmiş durumdayım; hayatımın sadece çocuk bakımı ve işlerden ibaret olmasına isyan ediyorum. Sangham doğanın içinde sessizlik inzivasındayken ben burada hasta halimle hiperaktif çocuklarla uğraşıyorum. Nereye kadar dayanabilirim bu rutine??
(17 NİSAN ÇARŞAMBA)
Hastalık boğaz yangını ile tam gaz sürüyor ve bu gece öksürükten uyuyamadım.
Gün içerisinde 5 dk durup dinlenmeden yetişmeye çalıştığım tempo da bana tabi ki iyi gelmiyor; kızları kreşe hazırlıyorum, götürüp eve döndükten sonra gönderileri hazırlayıp bırakıyorum, evi toparlayıp onları almaya gidiyorum, çıkışta parka götürüyorum, alışveriş yapıp yemek hazırlıyorum. Akşamüstü saatlerini aslında pek de iyi değerlendiremiyorum, belki de artık tükenmiş olduğumdan...
İşte günler böylece geçip gidiyor ve ben ipin ucunu kaçırmış gibiyim...
(16 NİSAN SALI)
Sabahları fena halde hasta uyanır oldum, annemle kahve içmeye gitmemize engel değil tabi bu. Bizim son yıllarda ritüelimiz oldu; özellikle kızları kreşe bıraktıktan sonra mahallenin cafelerinden birinde bir kahve içmek, yarım saat dinlenmek ikimize de iyi geliyor.
İlk hafta yoga ve meditasyonla güne başlamak hayal oldu, bu kondisyonla imkansız, iyileştikten sonra. Bir yandan da, kimselere belli etmeden yas sürecindeyim aslında içimde; her gün aklıma düşüyor yokluğu. her sabah uyandığımda ve her gece yattığımda yoksunluk duyuyorum, yeni kaybettiğim en sevdiğim kedimin artık burada olmadığını hatırlamak gibi... Bu süreçte sangha ile bağlarımı korumak iyi geliyor, birkaç arkadaşımın nasıl olduğumu sorması mutlu etti beni çok.
(15 TEMMUZ PAZARTESİ)
Erken uyandım, tatil sonrası ilk iş günü yoğun olacak; bugün evde temizlik var.
Kızlar kreşe sorunsuz gittiler ve tam 3 saat kaldılar-bizim için milat.
Oysa endişeleniyordum 9 günün ardından nasıl olacak diye. Bahçede oğulları kreşe gitmek istemeyen anne-babanın tavrı .ok rahatsız ediciydi. Biz hiç böyle olmayalım. Çocuğun duygusunu, o anki ihtiyacını tamamen görmezden gelip sürekli bağıran, azarlayan, kızıp tehdit eden halleri baştan aşağı yanlıştı. Sadece izlerken bile gerildim ve kimse müdahale etmedi, çocuğa üzüldüm.
Temizlikçi kadın işi yarım bırakıp gidince sinir oldum, arkasından toz almak vesaire bize kaldı. Akşam erkenden çöktüm, iyice hastalandım artık, sesim de kısık.
(14 NİSAN PAZAR)
Artık daha disiplinli yaşamak istiyorum; tatilden sonra 7'de uyanıp meditasyon yapmayı ve yavaş yavaş yogaya geri dönmeyi deneyeceğim.
Akşamları dizi- film izlemek yerine daha erken yatıp erken kalkmak niyetindeyim. Nisan'ın kalan yarısında işleri yoluna koyup hayatımı düzene oturtmak istiyorum.
(13 NİSAN CUMARTESİ)
Sarıyer planlarımızdan vazgeçtik, çünkü hem çok yorgun ve biraz hastayım, hem de Emirli'de kalan son işleri toparlayıp bitirmek istiyorum. Sabahları ailecek hasta uyanıyoruz ve bundan bıktım.
Sevdiğim Fransız fırınından kruvasan aldık; keyfimiz yerine gelsin diye. Emirli'ye bahar mis gibi geldi, harika bir kahvaltı ettik. Annemler de geldi, bu arada beni sarsan konu da içimde sessizliğe gömüldü...
(12 NİSAN CUMA)
Tatilin sonuna yaklaştığımıza inanamıyorum ve bir yandan da son 2 haftada ne kadar çok şey değişti!
İstanbul'da kaldığımıza memnunum; Emirli'de güzel vakit geçirdik, dün kızları Göztepe parkına götürdük, kudurdular.
Bugün de kızlar erkenden uyanıp kahvaltıdan sonra uyuya kalınca, sahil planımız ertelendi. Öğleden sonra Dalyan sahile oturduk, arkadaşlarla sohbet ettik, kızların da hoşuna gitti.
Üşümeye başlayınca kalktık, eve döndüğümüzde yorgundum ve boğazım ağrımaya başlamıştı...
(11 NİSAN PERŞEMBE)
Sangha ile Fenerbahçe'de güzel bir mekanda kahvaltı için buluşuyoruz. Herkesi görmek çok güzel, elbette konuşulan konu hocamızın son dönemdeki kararları ve takındığı tavır. Biraz rahatlatıyor beni diğerlerinin de benzer hislerde olduğunu öğrenmek. Dharma'ya tutunmak ve çalışmaya şevkle devam etmek, birkaç yıl içerisinde birlikte yurtdışında bir manastıra gitmek niyetimizi paylaştık.... Umarım!
Sohbet ettikçe açıldım ben de, ferahladım biraz, sangha olmasa çok zor olurdu dayanmak, devam etmek. Dün bir açıklama geldi bu arada, açıklamaya yetmeyen bir mesaj iletildi bana; sadece beni değil diğerlerini de takipten çıktığını yazan. Tuhaf, tatsız ve bence altında bir başka sebep yatan bir karar.
Konuşmak, sormak hevesim de kayboldu böylece, ancak kabul edebilir ve sessiz kalabilirim. Ancak zamanla, bambaşka yerlerde hayatın bizi yan yana getirmesini bekleyerek çalışmaya bağlılıkla devam edebilirim...
(10 NİSAN ÇARŞAMBA)
Sürekli aklım onda elbette, bu gece daha rahat geçti, kabullendim gibi. Yine de anlam veremiyorum ve konuşmak istiyorum, ama bir şey tutuyor beni. Sıradan bildik bir senaryo mu bu yoksa? Öğrencisi olarak değerli değil miyim onun için ki böyle kolaylıkla kestirip atabildi?...
Bu kadar değerli bir şeyi böyle sessiz sedasız açıklanmadan kaybetmek çok zor geliyor bana, öte yandan sebebini sorgulamak da korkutuyor. Belirsizlik en azından her şeyin yeniden filizlenmesi ihtimalini taşıyor, belki daha sonra yüz yüze baktığımızda... Yine masada karşılıklı oturup sessiz durduğumuzda...
(9 NİSAN SALI)
Öğlen Emirli'ye geldik, anneannem kötü, evi temizledik toparladık.
Dün gece sıkıntıdan uyuyamadım, ama şimdi bir parça daha iyiyim.
Sabah evi süpürdük çıkmadan, ama ipimi hala bulamadım.
Konuşmak istiyorum cesaretimi toplayıp açıklıkla, ama erteliyorum biraz...
(8 NİSAN PAZARTESİ)
Birkaç gündür hiç hareket yoktu, merak edip baktım ve beni takipten çıktığını gördüm.
Ellerim titredi, kalbim sıkıştı, nefesim kesildi, neden buna gerek duymuş olabilir?
En son 4 gün önce hikayelerimi beğenmiş ve kısaca yazışmıştı benle, 4 günde ne değişmiş olabilir?
Nedense bana kızgınmış gibi geliyor, içim alev alev-diğerlerini takip ediyor hala, beni özellikle çıkarmış.
Sakin kalabilmek çok zor şu an, başka bir şeye kendimi vermek çok zor, en doğrusu kendisine sormak olacak. Bu akşam kızlarla dışarıda yemeğe çıkıyoruz, olabildiğince keyif almaya çalışıyorum.
(7 NİSAN PAZAR)
Ben yine daha çok mutfakta oluyorum, paskalya çöreği yaptım, bulaşık filan derken kızlar oyun abileriyle harika vakit geçiriyorlardı zaten.
Akşam bayramda İznik gezi planını konuştuk, ama yapabilir miyiz emin değilim. Aslında çok istiyorum farklı bir yerlere gitmek, neresi olursa. Bu hafta sonu çok güzel geçti, yine de arka planda ben içimde acı çekiyordum; çünkü yakınlığını çok özlediğim kişiden uzaklaştığımı hissediyordum ve en yakınımda duran kişiyle aramızda gerçek bir iletişim yokmuş gibi hissediyordum.
Yatarken Dharma'ya sığınırcasına Thay okudum.
(6 NİSAN CUMARTESİ)
İpimin boynumda olmadığını farkettim kahvaltıya oturmuşken, birdenbire. Yatak odasına ve banyoya baktım bulamadım, bir yerden çıkacak gibi geliyor... Perşembe akşamı nereye astığımı hatırlıyorum, dünden emin değilim. Böylelikle ne kadar uyur gezer yaşadığımı da anlıyorum. Umarım çabucak bulurum. Şimdi bırakıp Emirli'ye gidiyoruz.
Kızlar arkadaşımızla bahçede suluboya yaparken aşırı eğlendiler, tam istedikleri gibi bir gün geçirdiler. Hava da mis gibiydi, ağacın altında resim yapmak onları çok mutlu eti. Sonra da içeride dans edip oynadılar. Düşündüm de; bunca zaman bir kez bile böyle vakit ayıramadım onlara ne acayip, ne yazık! Kendimi tam anlamıyla onlara verebildiğim bütün bir günümüz olmadı hiç, birlikte aktivite yaptığımız.
(4 NİSAN PERŞEMBE)
Bugün sanghadan arkadaşımla buluştuk aylardan sonra, ilk defa kızlarla tanışmış da oldu, birlikte kahve içtikten sonra kreşten aldık onları. Meğerse doğum günüymüş, pasta ısmarladık, biraz daha oturduk.
Hikayelerimden görüp doğum gününü kutlayan Hocam, akşam Budist kavramlarla ilgili şarkılar paylaşmaya başladı, belli ki esprili günündeydi, ben de katıldım.
Shunyata ya cevabı çok güldürdü, aramızda yeniden bir yakınlık olduğunu hissetmek, iletişimde olmak hoşuma gitti, ama sonrasında yine aynı kişiye atıf yapması soğuk bir rüzgar gibi çarptı yüzüme.
(3 NİSAN ÇARŞAMBA)
Artık iyileşiyoruz, gönderileri hazırlıyoruz ve evi toparlıyoruz. Yavaş yavaş her şey yoluna giriyor sonunda...
Hala aklıma geldikçe kıkırdıyorum-Adıyaman!
(1 NİSAN PAZARTESİ)
Bugün zafer sarhoşuyuz!
Emirli'de kaldık, işleri ihmal ettim ve kızları kreşe götürmedim. Zaten sosyal medyadan kendimizi alamıyoruz hala, sürekli bir şeyler okuyup gülüyoruz.
Kendimize gelmeye çalışıyoruz kolay değil, senelerdir beklemiştik bu anı!
(31 MART PAZAR)
Oy kullandıktan sonra Emirli'ye geçiyoruz, bugünkü planımız arkadaşlarla birlikte seçim sonuçlarını takip etmek. Aşırı heyecanlıyız, bu kez içimizde hala ve her şeye rağmen- umut var...
Mezeler ve içkiler hazırlanıyor, saatler geçmek bilmiyor ve seçim sonuçları bir türlü açıklanmıyor... Derken hepimizi bir anda sevindiren, rahatlatan ve şaşırtan sonuçları yavaş yavaş öğrenmeye başlıyoruz...
Demek ki her düzen vakti gelince değişirmiş, kimse yenilmez değilmiş. Umutsuzluğa yer yokmuş ve en beklemediğin anda senaryo yeniden yazılabilirmiş. Çok büyük bir dönüşüm sürecine giriyoruz ülke olarak ve elbette her şey düzelemez birdenbire, yine de işte artık önümüzdeki dönem için bir şeyler umabiliriz.
İnanamıyorum hala yatarken, ağzım açık, hem şaşkınlıktan hem gülmekten...!
(29 MART CUMA)
Arkadaşımın doğumgünü yemeğine gidemedim, hastalığım bir gün daha iyiyse ertesi gün kötüye gidiyor.
Ekrem'i hatırladım bu akşam, bedeni daracık beton bir mezarda yatan-biliyor muydunuz artık İstanbul'da bir avuç toprak kalmadı- ve kendisinin bir parçası hala benim içimde var olan, dedem Ekrem'i andım...
(28 MART PERŞEMBE)
Annemin doğumgününde bir şey bile yapamadık, hiçbirimizin keyfi yok.
Kreşe başlatınca çok rahatlayacaksın diyen arkadaşlarım herhalde bu kadar zorluk çekmemişler...
Kreşe başlamayı tek çare olarak görüp bu adımı attığımdan beri hayat bariz biçimde daha katlanılmaz oldu benim için.
(27 MART ÇARŞAMBA)
Kızları doktora götürdük, artık 11 kere kusmuş olduklarını fark edince endişelendim. Kreşe başladıkları ilk haftanın sonundan itibaren hasta oldu kızlar, peşinden de bizler... Biliyordum hastalıkların başlayacağını, ama bu kadar süreceğini beklemiyordum. Doktor ilaçlar verdi, akşam güzel yemek yedi derken, gece yine kustu. Yatak çarşaf değiştir, üst baş temizle, pişman oldum kreşe başlattığıma. Günde 2 saat kazanabilmek için çocuklara da kendime de işkence ettiğim için sinir oldum. Yeni seneye girdiğimizden beri zor zamanlar başladı bizim için, her geçen ay öncekinden daha zorluydu ve sanırım Mart en zoru şimdiye kadarkilerin...
(26 MART SALI)
Gece Vera uyandı, kustu ve öksürük tuttu. O sakinleştikten sonra da ben uyuyamadım.
Dün sanghadan arkadaşımla konuştuktan sonra hep Hocam ile neden uzaklaştığımızı düşündüm, eski yakınlığımızı özledim.
(25 MART PAZARTESİ)
Hayatımın amacını kaybetmiş hissediyorum, bezgin ve motivasyonsuzum.
Son 1 yıldır her sabah uyandığımda içimde bir ışık vardı, her gece yatağa girerken kalbimde taşıdığım sanki bir kor vardı beni ısıtan... Bulamıyorum onu artık.
Kızları beklerken bahçedeki oyun evinde kreşin kurucusu ile sohbet ettik; böyle güçlü bir karakterin tecrübelerini dinlemek elbette iyi geliyor. Saygı duyduğum bir kadın ve ondan öğreneceklerim fazlasıyla var. Annemi de beni de tebrik etmesi ayrıca gururlandırdı.
(24 MART PAZAR)
Halim Şefik Güzelson arkadaşları Orhan Veli, Melih Cevdet, Sait Faik' ve Nurullah Ataç'ı uğrak mekanları olan Mösyö Lambo'nun Meyhanesi'ne davet etmiştir.
Bugün çok hoş bir oyuna biletimiz var, uzun aradan sonra tiyatroya gidebildiğimize memnunum. İstanbul'un çok yabancı semtlerinden birine gidiyoruz, oyun öncesinde bir kahve inmeye vaktimiz var. Salona girince şairlerin bizi alıp götürmelerine izin veriyoruz... İstanbul'a, rüzgara ve martılara...
(23 MART CUMARTESİ)
Yüz yüze Enneagram buluşmamız var bugün, heyecanlıyım ve hasta olsam da ışıldıyorum.
Beklentisiz ve tüm varlığımla orada olmak niyetindeyim.
Farklı yüzler de var bugün grupta, tanıdıklarım da. Hepsini görmek iyi geliyor.
Daha kendime güvenli hissediyorum, biraz daha müdanasızım sanki...
Bay Bıyıklı Filozof'un Tip5 örneği dahilinde bir paragrafı paylaşıldı.
Tip4'ten bahsedilecekken ben o an orada yokum diye dönmemi beklemiş Hocam. Yokluğumu fark etmiş.
Siddharta'nın Ennea tipi hakkında da aynı fikri paylaşıyoruz.
Dersten çıkışta Beşiktaş'ta bir şeyler yemeye gidiyoruz, dengesiz ruh halinde olan tatlı kaçık bir arkadaşımızın hoşlandığı çocuğun mekanına oturuyoruz. Bu garip insanları seviyorum ve aralarında çok rahat hissediyorum!
(22 MART CUMA)
Agatha Christie dizisine başladık; dönem kostümleri, evin dekoru, her detay çok hoşuma gidiyor. Tam benim havalar!
Akşam yemeğinden sonra ya ayakkabıları hazırlıyorum, ya da kızlar için yemek yapıyorum 9a kadar, sonra uyutmak 10a kadar sürüyor ve her şey sessizleştiğinde cidden yorgun düşüyorum.
Bu tempoda iyileşemiyorum, boğazım kötü, gece öksürükten uyuyamıyorum.
(21 MART PERŞEMBE)
Kızlar bugün 1.5 saat sınıfta kaldılar, sanırım şimdiye kadarki en iyi günümüzdü. Çıkışta bunu kutlamak için mahallemizde sevdiğim bir cafeye gidip kahve içtik, onlara da kek ısmarladık.
Aşağıda kızları beklerken yeni başlayan bir çocuğun babaannesi ve bizimkilerle başlayan kızın annesiyle sohbet ettik; herkesin bakıcı hikayesi aşağı yukarı aynı... Yeni insanlar tanımak güzel, özellikle annelik gibi bir şey bilmeden içine düştüğün çok önemli bir konuda fikir alışverişi iyi geliyor.
Hayatıma son haftalarda giren yeni meşguliyetler sayesinde kaybettiklerimi pek düşünmüyorum, kızlar olmasa büyük bir yoksunluğa düşebilirdim...
1 iyi 1 kötü haber aldım akşamüstü: Tosi'yi eve almış birisi, Bodhi ölmüş.
Arkadaşım için çok üzüldüm; araba çarpmış, nasıl da güzel ikiliydiler... Canım yandı.
Tosi içinse çok sevindim, öldü sanıyordum, ama yaşlılığını sıcacık evde geçirecek...
(20 MART ÇARŞAMBA)
Bu hafta itibariyle kızların sınıfa götürülüp biz annelerin aşağıda beklediği düzene geçtik. Ne zaman aşağı inerlerse o zaman daha fazla kalmakta ısrar etmeyip eve dönüyoruz. Tabi yine benim yarım günüm burada geçip gidiyor. Alışma sürecinde bir adım attık, ama ben biraz gergin hissediyorum.
Aslında sanki bugün biraz daha iyiydi, ama Vera yine ağladıklarını söyledi, doğru mu bilemiyorum ki. İşte anneler bir şeyden haberleri olmayınca iyi gidiyor sanıyorlar... Benim çocuğum 3-4 günde alıştı, diyen annelerin çocuklarının bütün gün ağlayarak gezdiklerine şahit oluyorum bazen.
Bu ideal bir düzen mi çocuklar için_? Sanmıyorum.
(19 MART SALI)
Kızların sınıfta bensiz 1 saat kaldıkları ilk gün, bahçede beklerken üşüdüm. 2 haftadır koridorda geçirdiğim saatler bugün bir adım uzaklaşarak beni buraya indirdi. Sanıyorum kreşin kurallarını bir parça esneterek fazla tolerans göstermelerine sebep olduk.
Aşağıda üşürken düşündüm: Modern hayatın zorlamasıyla annesinden ayrı kalan çocukların hali normal mi? Sonuçta her çocuğun hakkı değil midir annesinin yanında büyümek ve ben, biz bir nevi onları vaktinden erken bağımsızlaşmaları için zorluyoruz... Ağlamalarına rağmen yanlarına gitmememiz söyleniyor, amacımız onlarda travma yaratmak değil oysa ki, sadece eğlenceli vakit geçirip biraz sosyalleşmeleri... Gerildim. Kendimi sorguladım.
Önümüzdeki senelerde burada pek de bir şey öğrenmeden boş vakit geçirecekler, gibime geliyor ayrıca. Bu yaş erken, ama mesela 5 yaş ve üstü de geç bence burasının programı için. Daha faydalı bir şeylere yönlendirmek, belki spor ya da sanat dersleri aldırmak lazım ileride.
(17 MART PAZAR)
Buranın aheste ritmine her gelen hemen alışıveriyor, dün akşam dönmeyi planlayan arkadaşlarla bu sabah güzel bir kahvaltı ettik. Bu evin tadilatı ve temizlenmesi, eşya taşınıp düzene konulması çok yorucu olmuştu ama, sonunda keyif aldığımız bir hafta sonu iyi geldi...
(16 MART CUMARTESİ)
Arkadaşlarla Emirli'de keyifli bir gün; şimdiye kadar buraya hiç gelmemiş çok yakın dostum ve uzun zamandır gelmemiş olan bir başka sevdiğim arkadaşım bizimle bugün.
Kızlar kalabalıkta, üstelik onlarla ilgilenen insanların yanında çok memnunlar. Yanlarında getirdikleri mezeler ve şampanyalar sayesinde, kısa sürede harika bir sofra kuruveriyoruz. Bugünümüze şükür!
(15 MART CUMA)
Dün gece yarım saat öksürük krizi tuttu, uyutmadı ve sonra Vera ağlayarak uyanıp kustu, yatak çarşaf değişti. Yağmurlu sabah vakti tek istediğim uyumaktı, ama kızlar uyandı ve gün de gece gibi telaşlı başladı: Leyla'nın bezi taşmış, bütün nevresim ve pijamaları değişti...
Kaotik başlayan gün, kreş sonrası kızların hastalık huysuzluklarıyla devam etti. Hiç keyfim yoktu aslında ama, öğleden sonra çıkıp sergi gezmeye gittik. Alman Kitabevi'nde kahve içip eski İstanbul resimlerine baktık. Birkaç yüzyıl evvelki gravürlerinde bambaşka bir dünya burası, 75 yıl evvelki yağlıboyalardaysa tam olmak istediğim yer sanki...
(14 MART PERŞEMBE)
Yeniden yakınlaştığımızı hissediyorum, yakında yüz yüze de görüşeceğiz.
Her gün 15dk için söz verdim kendime, yeniden başlamak için asla geç değildir.
(13 MART ÇARŞAMBA)
Günün sıradan işlerini hallederken ve hastalığım devam ederken, bir yandan yaşadığım paralel evrende meditasyona oturduğumda konuştuğum Sen, ağladığımı duyabiliyor musun? Yoksa bütün bunlar benim uydurmam mı, sadece bana mı ait, bana mı dair?...
Çabucak yeniden alevlenen bu heyecanın gerçek bir anlamı var mı?
(12 MART SALI)
Buraya yazarken, geriye dönüp baktım ve son aylarda Dharma çalışmalarına ne kadar fazla kendimden verdiğimi fark ettim.
Hasta olduğum halde erken yatmak yerine derslere girdiğim akşamları, kızlarla vakit geçirmek yerine zamanımı atölyelerde geçirdiğim hafta sonlarını, uykusuzken bile enerji bulup özel hayatımdan feragat ederek devam ettiğimi hatırladım. Yaşadığım hayal kırıklığı son derece anlaşılır, bir yandan da gereksiz.
Evet; hem anlaşılır hem de gereksiz! Bunun ötesine geçebilirim.
(11 MART PAZARTESİ)
Leyla 2 kere kustu dün gece, ancak annem bizdeyken öğlen yatıp dinlendim.
Ayakkabı siparişimi boyadım, akşam kızları yıkadık. Leyla banyodan çıkmak istemediği için kriz geçirdi resmen, kendini duvarın köşesine hapsedip bağırarak ağladı yarım saat boyunca. Ne söylesem kar etmedi, yanına yaklaştırmadı. Bir süre sonra kendime hakim olamadım, sabırsızlandım ve öfkelendim, susturmaya çalışırken tavrım şiddet içeriyordu. Sustuktan sonra hemen uyudu, ama ben bir türlü rahatlayamadım...
(10 MART PAZAR)
Hastalanıyor gibiyim, boğazım yanmaya başladı, ama yine dinlenemedim. Hava açtı, beklediğimden daha güzel bugün, haftaya arkadaşlarımızı çağırdık.
Leyla bugün biraz daha kötü, bahçe ve evin düzenlenme işi hiç bitmiyor sanki, bir yandan kızlarla tekrar dağılıyor. Bu evde, kimselere anlatamayacağım sır hayallerim var...
(9 MART CUMARTESİ)
Vera'nın burnu akmaya başladı, gece rahatsız uyudu, benim de bugün boğazım dolu dolu-kreşten ilk haftada mikrop kaptık galiba. Anneannemler geldi Emirli'ye, eşyaların yerini değiştirdik, kilimleri serdik, ev biraz daha düzene girdi. Aklımda başka detaylar var el atılması gereken: perdeler, dolap kulpları...
Evin bir sürü eksiği, kızların hiç bitmeyen alınacaklar listesi-bugün online alışverişe biraz zaman ayırdım.
(8 MART CUMA)
Kızları kreşte babaları bekledi, biz de o arada alışveriş yaptık. Bugün ilk defa öğlen yemeğine kaldılar, yedikleri beyaz ekmek oldu daha çok.
Eve döndükten sonra mutfakta toparlanıp Emirli'ye geçtik, yolda trafik vardı, hava da bozdu, biraz bunaldığımı hissettim. Arkadaşlarımla konuştum, buluşma planları yaptık biraz; yaklaşan atölyeler ve inzivalar, gezmek istediğim sergiler...
(7 MART PERŞEMBE)
Kızlar bu sabah çok tatlıydı; kreşte dans ettiler. İngilizce öğretmeni bildikleri şarkıları açınca, ikisi de katıldı dansa. Leyla zaten sınıfın önüne geçip zıplayarak şov yaptı, hatta istek şarkı söyledi!
Vera biraz daha temkinli, gözlemliyor önce, sonra yavaştan katılmaya başlıyor, genelde yalnız oynamayı tercih ediyor.
(6 MART ÇARŞAMBA)
Evdeyiz tekrar, bu kez de temizlik olduğu için ve yine kreşe gideceğimiz için kargaşalı bir sabah. Gerçekten çok ama çok özlüyorum sakin yoga ile başlayan sabahlarımı.
Leyla daha girişken davranıyor kreşte, sınıfta boyama yaparken oturuyor, Vera daha endişeli gibi, yanıma geliyor.
Bugün, sanki son haftaların yorgunluğu da birikmiş birikmiş de patlamışçasına; kızlara tahammül edemedim. Banyodan çıkmayı reddedip mızmızlanan Leyla'ya sert çıktım, kalbini kırdım. Böyle zamanlarda yanlış yaptığımı bile bile devam ediyorum, kendimi durduramıyorum öfkeliyken. Kalbini kırdığıma üzüldüm sonra, her zamanki gibi.
Akşam dizi izlerken hayatımı unuttuğumu, gerçeklikten uzaklaştığımı hissederek rahatladım. Bez takmayı unutmuşum, ne kadar iflas etmiş vaziyetteysem artık- yatak sırılsıklam olmuştu, akşamüstü uyuya kaldılar sabaha kadar... Onlar için de zor, onlar da çok yoruluyor aslında.
(5 MART SALI)
3 haftadan fazladır beklediğim maliye geldi, içeri bile girmedi. Ne saçma prosedürler!
Bu sürede epeyce zorlandım; kızlarla her sabah evden çıkmak krizlere sebep oluyordu, ama bir yandan hem anneannemle son zamanlarında birlikte biraz vakit geçirdiğimize sevindim, hem de kızlar için sanki bir kreş öncesi hazırlık oldu.
Akşam yine derse girdim; Dharma çalışması hiç bitmez.
(4 MART PAZARTESİ)
Sabah Leyla huysuzlanınca ben de sabredemeyip sinirlendim, bağırıp ilgilenmeyince daha kötü oldu. Annemde kahvaltı edip gönderi hazırlayıp verdikten sonra kreşi aradım ve hemen gittik. Artık çok sıkıldım ve ertelemek istemiyorum.
Kızlar da sevdiler, bu renkli eğlenceli dünyayı, birden büyüdüler sanki. Çocukların kalabalığıyla karışınca biraz şaşırdılar tabii, çekindiler. Belli ki başka çocuklarla iletişime geçtikçe ufak tefek sorunlar çıkacak, kırılmalar olacak ve onlar da bu durumlarla baş etmeyi öğrenecekler-büyüyecekler böylece.
Umarım kısa zamanda alışırlar ve onları sabah bırakıp öğlen alabilirim, arada birkaç saat çalışabilirim.
(3 MART PAZAR)
Daha iyiyim. Önümde yepyeni bir 24 saat var ve mutsuzluğa vaktim yok.
Eskiden olsa, bu depresif halimi daha da sürdürür hatta derin bir çukura düşer çıkamazdım. Çıkamadıkça debelenir sinirlenirdim. En azından bir fark olsun artık.
Hava beklediğimden güzel; papatyalar açmış, mis gibi bahar geldi geliyor... Kızları parka götürdük, her yeri yonca basmış, doğanın müdahale edilmediğinde ele geçirmesi ne harika!
Yemek yaptık, toplanıp erkence döndük, ayakkabıyı araya sıkıştırdık ve Kadıköy'de sinemaya yetiştik. Filmde insanın kötülüğünü, körlüğünü görünce bir kez daha kendi üzerinde çalışmayan insanlar yüzünden bu düzenin asla düzelmeyeceğini anladım. Bu Nazi evindeki bahçenin düzenine özendim ama, çocukların disiplinine de.
İnanılmaz tatlı tüylü bir kedi gördük çarşıda, umarım çok güzel bir yuvası olur!
(2 MART CUMARTESİ)
Kendimi çok neşesiz hissediyorum, sadece görevlerini yerine getiren biri gibi. Beni heyecanlandıran, bana ilham veren şeyler var aslında, ama bunlardan çok uzağım sanki, bir türlü bunlara yer kalmıyor hayatımda. Onca keyif, keşif... hepsi erişimim dışında sanki-hapiste gibiyim.
Neden peki, sahiden?
(1 MART CUMA)
İşleri hallettiğim rutin bir gün daha. Üstelik bir de, yine gördüğüm bir şey bana yalnız, mutsuz hissettirdi. Olmak istediğim yerden uzakta, bir kısır döngüye kapılmış, sıkışmış kalmış vaziyetteyim. Yerinde sayar gibi, bozuk bir saat gibi bomboş içim.
Hesse'nin Ağaçlar metni iyi geliyor bana bugün; hala okumadığım muazzam kitaplar var, henüz dinlemediğim müthiş müzikler var-tek teselli. Yaşamaya öyle açım ki; bahar gelirken şimdi üstelik; deneyimlere, gezip görmeye, izleyip dinlemeye, okuyup konuşmaya, öpüşüp sevişmeye...
(29 ŞUBAT PERŞEMBE)
Sıkıntı çıkaran müşteriler ve fatura alma ihtiyacı ile üzerimde hissettiğim yük bugün bana ağır geldi.
Kızlar nonstop bana ihtiyaç duyunca bunaldım; 2 dk.da biri diğerine küsüp yanıma geliyor, sakinleştiriyorum.
Hayatım sanatla, edebiyatla, felsefeyle ve bunlardan bahsederek edilen derin sohbetlerle dolu geçecek sanıyordum gençken; şimdiyse çocuk bakımı, ev işleri ve işimin zorlukları arasında bir kısırdöngüye girmiş gibiyim. Değişik bir şey yapabilme ihtimali göremiyorum, sanki böylece hayatım elimden kayıp gidecek ve ben de yaşlanıp öleceğim, yapmak istediklerimi yapamadan.
Un beau Matin filmini izlerken, dedemin son günlerini bir bakımevinde geçirmiş olduğunu hatırlamak canımı çok acıttı. Yalnız öldüğünü idrak ettim, acaba ölürken bilinci yerinde miydi, en son neyi hatırlamıştır, diye düşünerek ağladım.
(28 ŞUBAT ÇARŞAMBA)
Benim senin için paylaştığım şiiri, sen bir başkası için paylaştın bugün.
Ne desem bilmiyorum.
Kalbim sıkıştı.
Bir süreliğine bunu deneyimleyeceğiz demek ki, peki-kabul.
Rüyamda seni gördüm; büyük bir otobüsteydik sanırım, inzivadan dönüyorduk.
Herkes uyurken benim uyanık olduğumu söyledin.
Yine gülümsedin ve ben yine, hayatın harikalarla dolu olabileceğini hissettim.
(27 ŞUBAT SALI)
Kızlara bir şeyler almak çok mutlu ediyor beni, biraz fazla alışveriş yaptığımın da farkındayım bu aralar. Bir tür boşluk doldurma mı bu-haz eksiğimi mi gidermeye çalışıyorum?
2 haftadır kitap dinliyorum; aslında 3 sene önce filan okuduğum bir kitap, ama nasıl da yabancı geliyor bazı yerleri-farklı geliyor şimdi. Fazlasıyla sufizm referanslarıyla dolu olması, Kuran'dan sureler alıntılanması beni rahatsız etti. Ama edebiyat kısmı gayet güzel, 1918 İstanbul'unu, Yemen'i okumak hoşuma gitti. Bu hikayede de yine bir bilge kayıkçı var...
(26 ŞUBAT PAZARTESİ)
2 hafta geçti, hala maliye teftişini bekliyoruz. Annemdeki düzene biraz daha alıştık artık, ilk hafta ne kadar zorlanmış ve hiç rahat edememiştim. Kızlar için de kreş öncesi adete alıştırma gibi oldu; her sabah evden çıkmak. Uykusuz başladım bugüne; evde temizlik vesaire derken 11 de çıkabildik, umarım kaçırmamışızdır. En kötüsü, evde hareketsiz bir yaşam sürmek; odadan odaya hasta gibi bir hayatım var ve yoga yapabildiğim zamanları çok özlüyorum. Sağlıksız hissediyorum ve meditasyona halim kalmıyor, kızlar bebekken bile daha iyi gidiyordu. Akşam onları uyuttuktan sonra bana kalan kısa süreyi genelde dizi-film seyrederek veya kitap okuyarak geçirmeyi tercih ediyorum- hayatımdan kaçacak, aklımdakileri dağıtacak bir alan olsun istiyorum çünkü. Evet, bu düzenden memnun değilim ve kendimden daha iyisini beklerdim, ama biraz izin vereceğim kendime bu aralar dediğim gibi...
(25 ŞUBAT PAZAR)
Annem geldi Emirli'ye, kısa da olsa biraz hava almış oldu, kızlarla bahçede vakit geçirdiler. Kızlar için fazla bir şey düşünemiyoruz, aktivite yaptıracak enerjimiz kalmıyor diye üzülürken, bir yandan burada doğa ile temas halinde olmalarına seviniyorum.
Akşamüstü onlar uyurken biz House izleyerek bira içtik salıncakta, bu aralar biraz eski alışkanlıklarıma dönüyor olduğumu fark ediyorum. Sıkı sıkıya Dharma çalıştığım ve kişisel keyiflerime değil hep derslere zaman ayırdığım bir dönemin ardından biraz pratiklerimden uzaklaştığımı gözlemliyorum. Bunun pek çok sebebi var elbette, birazcık da şu zorlayıcı dönemde kendime izin veriyorum.
(24 ŞUBAT CUMARTESİ)
Emirli'ye cuma akşamından gitmedik çünkü bu sabah kızlarla Kireçburnu'nda kahvaltı planımız vardı. Boğaz havası almak çok güzeldi, kızlar ilgi odağı oldular, parkta yaşıtlarıyla tanışıp oynadılar. Onlarla şehirde plan yapmak mutlu ediyor beni, öyle güzellerdi ki yine, kalpli kotları içinde...
Öğleden sonra toparlanıp Emirli'ye geçtik; ev serin ama bahçe ılıktı, sümbüller karanfiller mis gibi açmıştı. Çok şanslıyız diye düşündüm...
(23 ŞUBAT CUMA)
Cuma günleri benim için epeydir çalışmaya vakit bulamadığım, ev işleriyle ve kişisel işlerimle geçirdiğim bir gün oluyor. Aslına bakarsanız resmen part-time çalışıyorum ve gayet iyi idare ediyorum yine de.
(22 ŞUBAT PERŞEMBE)
Çeviriyi bitirdim, bir rahatladım.
Dün akşam yemekte çok şaşırdığım bir şey öğrendim: Bursa'daki arkadaşlarımıza hafta sonu kalmaya gitmiş olan bir ahbaplarının eşi, birden fenalaşıp hastaneye kaldırılmış ve günün sonunda neyi olduğu belli bile olmadan ölüvermiş. Bütün hastane sürecinde yanında olan arkadaşım ile evde çocuklara bakan eşi için elbette çok zorlayıcı bir deneyim olmuş bu. Korkunç bir şok yaşamışlar, sarsılmışlar haliyle.
Üstelik, herhalde 12 yıldır adını bile duymadığım ve eskiden pek hazzetmediğim birinin eşi olduğunu öğrenince daha da şaşırdım; nereden nereye-hayat çok tuhaf gerçekten de. Önümüzdeki günlerde kime metta yollayacağımı biliyorum şimdi.
(21 ŞUBAT ÇARŞAMBA)
Meditasyonla başladım güne, hala rahatsızım, içim buruk.
Bugün anneme bir ev yardımcısı adayı geldi görüşmeye, tam sevinecekken komisyon vesaire çıkınca sinirlendik- yine olmadı. Çok ihtiyaçları olmasına rağmen bir türlü çıkmıyor olabilecek biri.
Sabah yine Vera giyinip evden çıkmak istemedi, Leyla da hazırlanmasına rağmen son anda kaçınca birden öfkelenip bağırmaya başladım. Sakin yönetemedim ve tabii ki çok ağladılar, Vera'yı zor kullanarak giydirdim, tavrımda şiddet vardı. Yanlış olduğunu bile bile yaptım, çünkü başka türlü olmuyordu, 1 saat 40 dk. sürdü evden çıkmamız. Arabaya bindiğimizde öyle öfkeliydim ki hala, onlarla konuşmak istemiyordum. her gün bunu çekmekten bıktım yoruldum artık, kreşe nasıl götüreceğiz böyle?!
Ayakkabıları bitirdim, gönderi bıraktım, kızlar ikide bir odama girip duruyorlar tabii, çalışırken bir yandan sesli kitap dinliyorum. Akşam dışarıda yemeğe gittik, bize yakın bir restorana oturduk ve gerçekten iyi geldi, modumuz değişti.
(20 ŞUBAT SALI)
Bugün de biraz çeviri yaptım, akşamüstü sanghadan arkadaşlarla Üsküdar'da buluştuk. Kuzguncuk'a gidip bir arkadaşın mekanında taze makarna yedik, ardından bir başka arkadaşın cafesine oturduk sahlep içtik. Hava soğuktu, sohbet keyifli ve bir arada olmak her zamanki gibi güzeldi. Baharda buraya yeniden gelmek isterim.
Sanırım yaşanan sarsıntının bendeki etkisini ancak böyle, tekrar bahsederek atıyorum yavaş yavaş. Elbette belirsizlik beni korkutuyor; bu yaz inzivalara gidecek miyim, aramızdaki ilişki bundan böyle eskisi gibi yakın devam edecek mi-hiç bilmiyorum. Tek bildiğim; kendimi bunların üstüne çıkarmalıyım, ihtiyaç duymamalıyım bunlara ve sangha buna yardımcı olacak.
(19 ŞUBAT PAZARTESİ)
Tam bir pazartesi sendromuyla yeni haftaya başladık; evde temizlik var ve hazzetmediğim 2 kadınla beraberiz. Kızlar anneme gelmeyi reddettiler, beni sinir ettiler, annem beni bırakıp geri döndü mecburen. Anneannemin çok ağrısı vardı, kahvaltısına filan biraz yardım etim. Artık yaşlandı iyice, dedemin son yıllarındaki hali gibi oldu aynen-onu böyle görmek üzücü.
Fazla çalışamadım bugün, akşamüstü eve yürüdüm, kızları yıkadık, sonra yemekti bulaşıktı derken, 22:30 gibi uyudu kızlar. Bu aralar rutinimiz fazlasıyla yorucu.
(18 ŞUBAT PAZAR)
Dün gece rakıyı biraz fazla kaçırmış ve az uyumuş olsam da iyi idare ediyorum.
Bugün kızlarla Feshane'de sergi gezmeye gittik, havanın soğuk olmasını umursamadık.
Kızlar tabi büyük bir alanda özgürlüklerini ilan ettiler; ikisi bir yana koşturup her gördüklerine merakla, ilgiyle bakıp hoplayıp zıpladılar.
Unutmayacağım anılar: çam ağacına benzettikleri dönen ışıklı koni, "Çok değişik şeyler var, ne güzel!" diye haykırmaları harikaydı. Onlar için zihin çalıştıran bir deneyim olduğunu umuyorum.
Sosyal medyaya baktığımda, birlikte tatilde olduğunuzu anladım. Akşam, her şeyiyle güzel bir hafta sonu geçirmiş olmama rağmen içimde bir sızı vardı...
(17 ŞUBAT CUMARTESİ)
Bu akşam Kalamış'ta bir meyhanede sangha ile buluşmak güzeldi; yurtdışından gelen ve önceden beri merak ettiğim birinin yanına oturdum. Gece beklediğimden uzun sürdü, yeni yakınlaştığım insanlardan çok hoşlandım ve eskiden beri yakın hissettiklerime daha da bağlandım. İçinden geçtiğimiz zor zamanlarda sanghaya sığınmak bana ilaç gibi geldi.
(16 ŞUBAT CUMA)
Bu hafta hayatım tıkanmış, durmuş gibiydi.
Sabahları erkenden uyanıp kızlarla birlikte anneme gitme rutini zorluyor; telaş içinde, kaotik başlıyoruz güne. Kızların uyku ve yemek saatleri kayıyor, rahatsız bir şekilde uyuyorlar orada. Akşamüstü eve dönüşte trafiğe de kalıyoruz ve sanki dışarıda çalışıyor da işten eve dönmüşüm gibi yorgun oluyorum.
Bu ay gitmeye heveslendiğim sergilere, yemeğe, sinemaya filan hiç gidemedik daha, ayın yarısı geçti bile. Bu hafta annemin evinin ne kadar karışık ve düzensiz olduğunu fark edince üzüldüm, mutlaka bir yardımcı gerekiyor ona evde, bizim yüzümüzden böyle, biliyorum.
Eve döndüğümüzde yatak odasına kapalı kalmış olan Çipil'in yaptığı iğrenç sürpriz de bu haftaya berbat bir kapanış oldu.
(14 ŞUBAT ÇARŞAMBA)
Evde çeviri yaparak ve sanghadan arkadaşlarla telefonda konuşarak geçti bugün de. Haliyle herkesin aklında aynı sorular ve kalbinde benzer endişeler var- kafamı toplayıp işe veremiyorum ve bir türlü rahatlayıp sakinleşemiyorum.
Yeni duruma daha kabullenici yaklaşanlarla konuştum bugün aslında, bir de artık katılmayacağını söyleyenlerimiz var... İçten içe onları haklı bulsam da, kişisel hislerimin öğretiyle arama girmesini hiç istemiyorum. Öğretmenimizin sanki bize biraz bozulmuş olduğunu, tavrımızı attachment olarak okuduğunu tahmin ederek, buruklukla gözlemledim. Sorguladım: sahiden her şeyin geçici ve değişken olduğunu bilen, öğrenen bizler fazla mı tutunmuştuk? Bir zamanlarki samimi ve ulaşılabilir, her an yanımızda olan hocamızı özlüyorum ben de...
Zaman, nasıl olsa her şeyi olduğu gibi su yüzüne çıkaracaktır, zamana güvenmeyi seçiyorum.
(13 ŞUBAT SALI)
Annemde ilk günümüze oyun ablasıyla başladık; kızlar çok bilmiş tavırlardaydı, hem eğlendiler hem eğlendirdiler.
Bir zamanlar evim olan burada şimdi, konfor alanımın dışına çıkmış hissediyorum. Kahvem, koltuğum, hiçbir şey alıştığım ve sevdiğim gibi değil. Su içecek bardak bile bulamıyorum, her yer dağınık. Bu evi nasıl düzenlemeli?
Gün içinde çeviri üzerinde çalıştım, bir süredir vakit ayıramıyordum ve aklımdaydı. Akşam ders dinledikten sonra bir açıklama için bir araya geldi sanghamız, yani eski çekirdek sanghamız. Hocamız biraz sert bir tavırla, bundan böyle hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını düşündüren bir kaç şey söyledi bize. Sonrasında hepimiz rahatsız hissettik ve meditasyonda buluşup konuştuk. Duygularım benim de karışık- aslında bazılarımız kadar çok etkilenmemiş olmamın sebebi; benim bu yası daha önce tutmaya başlamış olmam. Kişisel durumumdan dolayı zaten bir hayal kırıklığı yaşamıştım aylar önce, bu gece kırılmadı benim için yani...
(12 ŞUBAT PAZARTESİ)
Bugünden itibaren yeni adresimizde maliye denetimi için bulunmak zorundayım ve kızlarla birlikte her sabah taşınmak zorunda olmak anlamına geliyor bu.
Bulaşık makinemiz bozulmuş, yenisine bakıp almam lazım, ama ne zaman vakit ayırabileceğim?
Bir de, birkaç yıl evvel okuduğum bir kitabı yeniden dinleyip kitap kulübü buluşmamıza hazırlanmam lazım...
(11 ŞUBAT PAZAR)
Tam yakaladık diye sevinirken, Emirli'den kısırlaştırmaya getirdiğimiz Goldenfuss dediğimiz kediyi kaçırdık kafesinden. Ah!
Öğlen hazırlanıp çıktık kızlarla birlikte, metroyla Kadıköy'e geçip vapurla oradan Karaköy'e geldik, kızlar için heyecan vericiydi. Etrafa, insanlara bakıp eğlendiler, şarkılar söylediler, kendi sözleriyle "denize binmek" istediler.
Yemek yedik, deniz kenarında yürüdük... Yorucu ama keyifli bir gün oldu. Akşam derse hususi olarak davet edilmek çok mutlu etti beni.
(10 ŞUBAT CUMARTESİ)
Gece 00:01'de benim paylaştığım Akgün Akova şiirini neden okuyorsun-sahiden?
Bana özel hissettiren tavırlarını bu aralar neden esirgiyorsun peki?
"
...
Kule'den asagiya firlattim beynimi, bir yerlerde yazmistim
bak iste
bir çift martinin yanindan geçiyor düserek
irice olani, 'Herifin biri kafayi yemis yine!' diyor yanindakine
'sen asktan ne anlarsin koca gaga' diye söyleniyor digeri
sevgilim onlara aldirma sen
yalnizligin kabuguna çekilip
kendi içime düserken bile
kanatlarim
kanatlarim
kanatlarim ol benim"
(9 ŞUBAT CUMA)
Haftada 2 gün 2 kadın eve temizliğe geliyor, kızları parka götürmeye çalışıyoruz güzel havalarda, hayatım çılgınca hızlandı.
Sanghamızda endişeler dile geliyor, kırılmış hissediyorlar ve ben nedenini anlayabiliyorum. Akşam bir araya gelip konuştuk, shunyata dan bahsedebileceğim bir topluluk olması ne kadar inanılmaz ve harika-değil mi?
(8 ŞUBAT PERŞEMBE)
Hava bahar gibi, dışarı çıkmak, sinemaya ve tiyatroya gitmek, sergi gezmek istiyorum bu ay. Ama her zamanki gibi, her zamankinden daha fazla yetişemiyorum işlere.
( 7 ŞUBAT ÇARŞAMBA)
Sabah yine bir kriz geçirince Vera'ya tahammül edemedim, son derece yaptığımın yanlış olduğunun farkında olarak oyuncağını kırdım. "Sen şimdi nasıl hissediyorsan, ben de bana ait eşyaları kırıp bozduğunda işte böyle hissediyorum. Bu hissi unutma ve bir daha yapma."
Ders vermek istiyordum, ama sonuçta ona şiddeti göstermiş oldum.
Sonrasında kötü hissetmeler, yorgunluktan bitap düşmeler, suçluluk duygusuyla yapılan telefon konuşmaları... Ne yaşayıp buraya geldiğimi anlattıkça, kendimi daha iyi anlayabildim. Uyandığımızdan beri bu sabah kaçıncı krizdi; bez değiştirmeyi reddetmek, giyinmek istememek, kahvaltıda hangi sandalye minderine oturacakları hakkında kavga etmek gibi birkaç olayı sabırla atlattıktan sonra, son krizde kendimi nefretle dolu bulmuştum. Belki de normaldi.
(6 ŞUBAT SALI)
Akşamki kitap kulübü buluşmamız ertelenince kızlarla kahve içmeye çıkalım dedik, yakındaki bir mekana gittik. Bütün gün sıkılmışlardı, uyumayınca huysuzlanmaya başlamışlardı, ben de iyi olur diye düşündüm ama, cafeye gelir gelmez Vera bisikletinin üstünde uyuya kaldı. Kafası yana düşünce kucağıma aldım, ağlamaya başlayacak gibi oldu, sakinleştirip koynuma yatırdım. Tek omzum tutuk halde kahvemi içtim, Leyla ise enerji doluydu, babasıyla etrafta dolaşıp durdu.
Eve döndükten sonra yemeği hazırlarken salonda kızların kedi maması kabını tamamen boşaltıp her tarafa saçtıklarını gördüm. Çocuklar, tabii ki dökecekler işte, ama kendimi tutamayıp çok sinirlendim. Bağırıp çağırdık, azarladık, toplamalarını söyledik, elbette pek bir işe yaramadı. Kendimi hiç istemediğim bir pozisyonda; öfkeli bir anne olarak buldum.
(5 ŞUBAT PAZARTESİ)
Kızların bakımı ve ev işleriyle geçen klasik bir günün akşamında hocamızla dersimize katıldım, Heart Sutra ile bitirdik. Bu metni, onun yanında, mis gibi bir bahçeye tepeden bakan şalemizde gözlerim kapalı dinlediğim anlar geri geldi...
(4 ŞUBAT PAZAR)
Sabah kendi arkadaşlarımdan oluşan minik grubumuza meditasyon yönlendirerek güne başladım, ne güzel. Kışın burada kedilerle birlikte sıcacık şömine başında oturmak ne keyifli!
Kızları parka götürdük, sonra uyurlarken film izledik, comfort food olarak her zamanki gibi makarna pişirdik.
Kızlara yaramazlık yaptıklarında kızıp bağırıyoruz, aslında her şeyi anlıyorlar ve çocuk olduklarına göre tabii ki kırıp dökecekler, ortalığı dağıtacaklar... Aslında dürüst olmak gerekirse, onlar normal davranıyorlar, sanırım biz fazlasıyla yorgun ve tahammülsüz oluyoruz bazen.
Bu akşam hiç eve dönmek istemiyordum, ama döndük ve derse katıldım. Elmas Sutra dinlerken, bir kez daha Dharma ile temas etmek bambaşka güzeldi...
(3 ŞUBAT CUMARTESİ)
Birkaç gündür sosyal medyadan uzak kalmayı deniyorum yine, kendimi beklentilerden arındırmak için aslında. Elbette eksikliğini hissediyorum, hayatımın yavanlaştığını duyumsuyorum. Yerine açılan boşluğu normalden biraz daha fazla alkol ve dizi seyrederek, bazen de kendimi güzel hissettiren alışverişlerle dolduruyorum-bunun da farkındayım. Bu boşluğa Dharma'yı yerleştirmek istiyorum.
Bu öğleden sonra kış bahçesinde oturup, biraz evin gürültüsünden uzaklaşıp çeviri işi üzerinde çalışma fırsatım oldu. Beklediğimden çok daha uzun süreceğe benziyor, aslında kolay bir çeviri ama, tahminimden fazla zaman alıyor.
(2 ŞUBAT CUMA)
Haftanın son iş gününe iş dışında her şeyi sığdırdım yine: pazar ve kooperatif alışverişi, evin temizliğinin organize edilmesi, kendime özel bakımlarım, Emirli'ye gelip yerleşmemiz, hatta yatmadan önce sanghama meditasyon yönlendirdim. Uykum gelmiş ve enerjim çok düşmüşken nasıl da iyi geldi, anlatamam! Bir kez daha hayatıma neyi daha fazla sokmam gerektiğini fark ettim...
(1 ŞUBAT PERŞEMBE)
Ocak ayı tahminimden daha sıkıcı ve zor geçti, Şubat'ta konserlere gitmek, sergiler gezmek ve yemeğe çıkmak istiyorum.
Pratiğime yakınlaşmak ve akşamlarımı kitap okuyarak değerlendirmek istiyorum. Bu akşam sangha ile meditasyona katıldım uzunca bir aradan sonra-güzel başlangıç...
(30 OCAK SALI)
Arkadaşımın İstanbul'da olduğunu öğrenince gelebilenlerle ufak bir sangha buluşması organize ettik bugün için. Evden çıkıp metroyla karşıya geçmek, sonra yokuş tırmanıp Cihangir'de bir cafenin arka bahçesine oturmak ne kadar keyifliydi. Benim için adeta küçük bir macera oldu; bitkiler ve minik havuzla süslenmiş, bohem bir avlu-bahçenin kalabalık masasında sandviç yemek... sohbet etmek, yeni yüzlerle tanışmak... Ardından rakı içmeye yakındaki meyhaneye oturmak ve mekanın eski tip çok hoş, sakin bir yer olmasına sevinmek... 2 dubleyle yetinmek ve kapı önünde nefes molası verirken herkesin deneyimlerini dinlemek...
(29 OCAK PAZARTESİ)
Acil siparişlerimden birini boyamaya başladım, bu ara kişiye özel tasarımlar çok gelmeye başladı ve aslında, işimi yapmayı özlemişim.
Bugünlerde sosyal medyadan uzak kalma kararı aldım, beklentiden kendimi azad etmek için biraz, biraz da vakit kaybetmemek için. Ne kadar bağımlı olduğumu fark ediyorum tabi; masada boyalar ve fırçalarla baş başa kalınca, ne kadar eğlendirilmek istediğimi görüyorum.
(28 OCAK PAZAR)
Belki
Beklediklerim belki de hiç olmayacak, o defalarca hayalini kurduğum şiiri belki asla okuyamayacağım, çok istediğim konsere yahut tatile çok arzuladığım insanla gidemeyeceğim belki, belki hayatım hep şu anki döngüde sürüp gidecek veya pat diye bitiverecek, her şeyi yarım bırakacağım...
Öyle bile olsa, evde olmak sıcacık bir his; tüm sahip olduklarımız, birlikteliğimiz çok kıymetli...
(27 OCAK CUMARTESİ)
Espresso'dan sonra Leyla'nın favori yatak arkadaşı Latte oldu. Kulaklarını çektirirken gırlıyor...
Bazen durup dururken, Espresso'yu çok özlüyorum; pencere kenarındaki minderde yatışını, okşarken gerinişini, akıllı bakışlarını hatırlıyorum...
(26 OCAK CUMA)
Yeni evcil hayvanımız Jonathan, kahvaltısı gecikince pencereye gagasıyla tıklatmaya başladı, nasıl hoşuma gidiyor!
Sanki her seferinde doğada(dışarıda) yaşayan bir hayvanla temas ettikçe, diğer türdeşlerinin de var olduklarının farkına varıyoruz, önceden görmezden geldiğimiz... Ne tuhaf, ne üzücü kalbimizin bu kadar kapalı olması.
(25 OCAK PERŞEMBE)
Meditasyon yaptırmaya söz verdiğim sabahlar benim için de iyi oluyor.
Bugün yine; ödemeler ve siparişlerin organizasyonu, fotoğraf ve video çekimi, pazar alışverişiyle geçti.
(24 OCAK ÇARŞAMBA)
Kış soğuklarında dışarıda yaşayan hayvanlar için üzülüyorum, markete giderken mahallede kedileri besledim. Kısırlaştırılması gerekenler var, bir şeyle ilgilenmeye fırsatımız olmuyor ki.
Tutuk bedenimle evde yemek yapıp kızlarla ilgilendiğim ve aradaki saatlerde ayakkabı siparişlerimi boyadığım bu sıradan günlerde, hayatımı ne zaman çıkacağımı kestiremediğim bir kısırdöngü gibi görüyorum. Önceki aylarda aldığım ilgiden de mahrum kalınca, hayal kırıklığı, anlam yitimi ve motivasyonsuzluk hissi yaşıyorum...
(23 OCAK SALI)
Bugün evde yalnızım ve belim tutuldu, aşırı yorgunum. Garip bir şey var; uykuya düşkün olmadığım halde, 8 saat uyusam da asla yetmiyor son 1 yıldır, yorgun uyanıyorum.
Bakıcıyı çıkarma kararımdan pişman değilim esasında, zamanı gelmişti, ama bir yandan 3 haftada pert oldum. Fiziksel yorgunluk bir yana, hayatta yapabileceğim onca şey varken çocuk bakımı ve basit ev işleriyle meşgul olmak, yapmak istediğim hiçbir şeye vakit ve enerji ayıramıyor olmak ağır geliyor bana.
Bu süreçte Dharma okuyorum bir yandan, elimden geldiğince dahil etmeye çalışıyorum kendimi, hep ileride daha fazla dahil olmayı dileyerek...
(22 OCAK PAZARTESİ)
Aslında hata yaptığımı bile bile kızlara bağırmaya başlıyorum beni zorladıklarında, öfkelendiğimde nevrim dönüyor, yaptığımın şiddet olduğunun farkında olsam da başka türlüsü gelmiyor elimden. Her seferinde üzülüyorum, sonrasında özür dileyerek konuşuyorum onlarla.
Bir dahaki sefere kendimi daha doğru yönetebilecek miyim...? Tüm pratiğimin işe yaradığını görecek miyim artık?
(21 OCAK PAZAR)
Emirli'de şömine başında yeni fincanlarımızla birer kahve içtik bugün-bir oh! anı.
Ama sonrası berbat geçti; çok bunalmış ve tükenmiş hissettiğim için kızlar huysuzlanınca, uyumayıp yemek yemeyince bağırmaya başladım. Vera kriz geçirdi ve tek sebebinin benim gerginliğim olduğunu biliyorum aslında. Ağlayarak ondan özür diledim, yatakta birlikte sakinleştik. Bir süredir iyi gittiğimi sanıyorken aslında içimde ne kadar çok biriktirmişim...
Akşam Heart Sutra dinlemek ferahlattı kalbimi...
(20 OCAK CUMARTESİ)
Evde sabah rutinim epey hareketli ve günün ilk yarısı yorucu geçiyor.
Yataktan kaldırılıp altları değiştirildikten sonra giydirilip kahvaltıları hazırlanıp yedirilmiş, ağızları elleri silinmiş ve her türlü krizleri atlatılmış iki bebek!
(19 OCAK CUMA)
Her ay başında aylık planlarımı ve niyetlerimi yazdığım panoya bu ay hiçbir şey yazmadığımı fark ettim, zira Ocak'tan tek beklentim hayatta kalmak.
Kızlara kendimiz baktığımız ve bir yandan işlerin açıldığı Ocak ayında, değişen dükkan-ev düzenine nasıl uyum sağlayabileceğiz, ana gündemim bu.
(18 OCAK PERŞEMBE)
Kızlara oyun ablası çağırıp deniyoruz bu aralar; artık yavaş yavaş kreş öncesi evde aktivitelere başladık.
Bakıcısız geçirdiğimiz bu süre içinde şimdiden yorulduğumuzu fark ediyorum; özellikle annemin. Benim için daha kolay olan bazı şeyler; kızların banyosu, yakında bir cafeye yürümek gibi, onun için zorlayıcı oluyor. O gelmeyince de ben evde tek başıma yapamıyorum. Uygun bir yardımcı bulamadık bu zamana kadar, bazı günler çok yıprandığımızı hissediyorum ve nasıl böyle devam edeceğimizi bilmiyorum...
(17 OCAK ÇARŞAMBA)
Bu akşam Gökçeada'ya yerleşen ve harika bir taş ev inşa eden bir ailenin hayatını gözlemledim biraz, dışarıdan elbette, sakinliğine hayran kaldım.
Herkes sonuçta yakınındakilere yatırım yapıyor, ailesine, çocuklarına, belki ben de başka şeyleri bırakıp, yalnızca sade bir yaşam sürmekten tatmin olmalıyım.
Doğanın içinde, kalabalıktan ve şehirden uzakta, mevsim döngüleriyle uyumlu, sade ve sakin bir yaşam...
(16 OCAK SALI)
Sutraları ve 4.yol kitaplarını okumak istiyorum, daha önceki Budist hocaların kitaplarını bitiremedim oysa.
Yeniden derslere katılmak istiyorum, daha önceki ders kayıtlarını tekrar edemedim oysa.
Ayda 1 kere en azından sergi gezmek, 1 kere sinemeya veya tiyatroya gitmek, 1 de konser dinlemek istiyorum. Çok şey mi bunlar? Aslında olması gereken standart bir sosyal ortam değil mi yani?
Zamanımı daha verimli kullanmam gerek, ama kızlarla nasıl?
(15 OCAK PAZARTESİ)
Bir güne yine annelik görevleri, ev işleri, kişisel bakım ve ayakkabı işlerini sığdırdım, yetmedi akşam da derse katıldım.
Peki... Yanan evin içindekiler ne yapıyorlar? Opera dinliyorlar.
Ben de, huzursuz kıpırdanışlarla bölünen uykuya yatarken Jeanne de Salzmann okuyorum.
(14 OCAK PAZAR)
Hayatımı istediklerime yakınlaşacak şekilde düzenleyebilir miyim, yapabilir miyim bunu?
Çok uzak ve zorlu bir yolun başındaymışım gibi görüyorum kendimi, öncelikle kızları kreşe başlatıp, sonra bana kalan vakitte teker teker eksiklerimi tamamlayıp, yapmam gerekenleri yapabilirsem, önümüzdeki senelerde hayatım daha farklı ve bağımsız olabilir...
(13 OCAK CUMARTESİ)
Kargolarımı benden önce açan bir kayınvalide ile şömine başında aptal videolar seyrederken bulmak istemiyorum ama ben kendimi.
2li bir hayat yaşıyor gibiyim ve bu beni çok rahatsız ediyor içten içe: gündüz anne ve eş rolündeyim görevlerimi yerine getiriyorum, geceleri hasretle yanıp tutuşuyorum.
Bu şöminenin başında şiir okumak istiyorum ezberden.
"Yes you can" diyebilmek istiyorum, "and you will."
(12 OCAK CUMA)
Komşumla buluşmak için sözleşmiştik, ama yine buluşamadık. Bu tarz insanlarla nasıl ilişki kuracağımı cidden bilemiyorum; dönem dönem çok yakın ve samimi davranıp, fazlasıyla sevgi dolu yaklaşıp sonra tamamen kayıplara karışan tiplerden bahsediyorum...
Aslında, bunun kendisiyle ilgili olduğunun farkındayım; zor zamanlar geçirdiğini tahmin ediyorum. Olduğundan daha zor hale getirdiğini de biliyorum, gereğinden fazla ıstırap çektiğini de. Kendini böyle kapatmasa ona destek olabilirdim, elimden geldiğince ve karşılıklı sağlıklı bir ilişki kurulabilirdi. Ama bu hali benim için bilinmez, öngörülemez ve gerçek samimiyet bu değil.
(11 OCAK PERŞEMBE)
Dün akşam arkadaşlarım anlattıkça ilişkimizin başını hatırladım aslında ne kadar güzelmiş...
Şimdi utandığım, kendime ait hissetmediğim bu ilişkinin başlangıcı son derece keyif dolu, birbirimize merak ve ilgiyle yaklaştığımız bir haldeymiş. Acaba eskisi gibi olmasa da-elbette her şey değişti ve hiçbir şey eskisiyle aynı kalamaz- saldırıya veya savunmaya geçmeden, çocukça flört etmek mümkün mü?
Vera kriz geçirdi yine ve benden başka evde kimse bahsetmiyor bundan, bu görmezden geliş beni deli ediyor. Bir tek ben mi farkındayım, bu önemli durumla baş ederken tek başıma mıyım?!
Bize ev işlerinde ve çocuk bakımında yardım etsin diye çağırdığımız babaanne hiçbir şey yapmayınca ben de verimsiz bir gün daha geçirmiş oldum ve akşam çok yorgundum.
(10 OCAK ÇARŞAMBA)
Tam da ihtiyacım olan bir zamanda sanghamdan arkadaşlarla buluşuyoruz bu akşam, her zamanki gibi bana iyi geliyor onlarla olmak.
Özel hayatımdan bahsetmek gerse de beni, elimden geldiğince açıklıkla anlatmaya çalışıyorum durumumu, anlattıkça kendim de daha net görüyorum aslında. Önümü göremediğim bir posizyondayım, önümüzdeki seneyi bilmiyorum, belki her şey değişecek hayatımda, belki hiçbir şey... Yine de bu durumda kendimin en güzel versiyonunu sunmak benim işim, diye düşünüyorum, öncelikle kızlara, kendime, herkese ve hayata...
(9 OCAK SALI)
Fırtına dindiğinde hiçbir şey yaşanmamış gibi olmasını istemiyorum, konuşulmasını, sindirilmesini istiyorum aslında.
Ama bazen, işte çocuklarla vesaire, hiç konuşulmadan unutuluyor ve belki de kalbimde bu kasveti taşımaktan yorgun düştüğümden ben de memnuniyetle kabulleniyorum bunu. Daha fazla gücüm kalmadığı için, inanmaya ihtiyacım olduğu için, tutunmaya ihtiyaç duyduğum için...
(8 OCAK PAZARTESİ)
Hafta sonu düştüğüm kadar derin bir çukurda hissetmiyorum artık, daha çok kızgın ve daha cesur hissediyorum.
Kızlardan önce uyanıp banyo yaptım, kahvaltıdan sonra hemen anneme gitmeyi planlamıştım, oyun ablasını da oraya çağırmıştım. Ama Vera yine üstünü giyinmek istemeyip kriz geçirdi, bence benim hislerim ona da geçiyor ve bir şekilde içimdeki hali sezdiği için böyle etkileniyor. Sanırım şimdiye kadarki en uzun, en fena ağlama krizini yaşadık, tek kelimeyle korkunç bir sabah!
Arabaya zorla oturttuğumuzda devam ediyordu, tek lokma yemeden anneme gittiğimizde oyun ablası gelmişti. Leyla hemen sanki yıllardır tanışıyormuş gibi ısındı ablaya, Vera da 5dk içinde burnunu çekmeyi kesip dahil olmaya, cevap vermeye başladı neyse ki. Onlar rahatlayınca ben de bir nefes aldım, bir bardak çay içebildim. Korkunç bir sabahtı dedim ya. Korkunç...
(7 OCAK PAZAR)
Saatleri değil adeta dakikaları saydığım, bunaltan yavaşlıkta sessiz bir pazar günü.
Hiç bir bağım olmasını istemediğim insanlarla, kendi evimde yabancı gibi, bir köşede üşüyerek tek kelime etmeden, başımı önümden kaldırmadan çalışmaya çalıştım-gerçekte sadece yok olmak istedim.
(6 OCAK CUMARTESİ)
Dün akşam çok zor bir zamandı benim için; umutsuzlukla kaldım, hayal kırıklığı ve öfke yükseldi, kızlarla ilgilenmek benim başıma kaldı, oysa katiyen yapabilecek durumda değildim. Tahammülsüz ve ilgisiz davrandım, halimin sorumlusu onlar asla değil, ama onlara yansıtmış oldum.
Bir kaç gecedir kabus görüyorum, uzun zamandır görmüyordum, uyanamıyorum da, sıkıntılı zihnim. Bu sabah da ihtiyaç duyduğum umudu, en yakınım olması gereken kişide bulamadım. Kızların kahvaltısı, bulaşıkla vakit geçirdim, sonra parka çıkardık onları.
Akşam, zaten kötü hissettiğim bir zamanda son derece sinir bozucu bir şey yaşandı ve bana bütün hayatımı, seçimlerimi, ilişkimi sorgulattı. Öfkeli ve hayal kırıklığıyla doluyum tepeden tırnağa, çekip gitmek isterdim, çok isterdim, ama tek başıma kızlara yetemem. Bütün gece uykusuz, berbat geçti.
Bu ev küçük cennetimiz olabilirdi, birbirimiz için bir sığınak olabilirdik, cehennemden farksız şimdi benim için.
(5 OCAK CUMA)
"Bu insanlarla ne işim var? Burada ne yapıyorum ben?
Hayatımda neden bu kişiler var? Ben böyle biri değilim ki!"
Zihnimin içinde kapana sıkışmış hissettiğim zamanlar, hayatın beni getirdiği noktada kendime yabancılaşıyorum-
(4 OCAK PERŞEMBE)
Hayat, istediklerimden ayrı olmanın verdiği acı ile istemediklerimle yan yana olmanın verdiği acı arasında sıkıştırmış beni.
Tam bulunduğum yerde, istediklerimin bana gelmesini beklemek ve diretmek yerine, hayatın getirdiklerini isteyebilme pratiği yapabilirim, yapmalıyım, yapmaya çalışıyorum.
İçimde öyle büyük bir öfke ve tiksinti uyanıyor ki bazen, ben bile şaşırıyorum. Aynı anda derinlerde kor gibi yanan gizli bir özlem, henüz duymadığım bir şarkıyı hatırlar gibi...
O şarkıyı söylemek istiyorum, bağıra bağıra!
(3 OCAK ÇARŞAMBA)
Yoga ile güne başladığım sabahların tertemiz hafif hissini nasıl da özledim... Bedenime daha iyi bakmam gerek, son seneyi epeyce dengesiz beslenerek ve hiç egzersiz yapmadan geçirdim.
Bu sene daha fazla kitap okumak istiyorum. Bu aydan beklentimse pek yok; zaten dükkan-iş-ev düzenimi oturtmakla geçecek.
Bugün tam 5 saat evde kızlarla başbaşa kaldım ve bunaldığımı hissettim; bir yandan müşteriler eskiz bekliyor, bir yandan kızlar sadece 1 saat uyudu, ben sürekli ev toplama halindeyim ama ortalık yine de dağınık. Şimdiden bezdim.
Arkadaşımız da geldi akşam, ama eskisi gibi pek bir şey yapamadık, sohbet etmek için kızların uyumasını bekledik. Bu aralar hem öğlen hem akşam uyutmakta zorlanıyorum, Vera öğlen yine kriz geçirdi, sinirlenmedim ama artık tükeniyorum...
(2 OCAK SALI)
Zihnimin içi:
Gece alerjileri, bölük pörçük huzursuz uykular, ardından yorgun ve kaotik sabah...
Evde temizlik, bir yandan öğlene kadar kızların odasında dolap düzenleme, mutfak toplama...
Öğlen Vera'nın kriz geçirmesi, sonra uzun uzun uyuması...
Dün ortada yokken bugün bütün hikayelerimi beğenmesi, elbette sonuncu (ben) hariç...
Cronenberg'in kopuk evreninde kendine organlar üretip bunlara dövme yapan sanatçılar...
(1 OCAK PAZARTESİ)
Biraz akşamdan kalmayız elbette, en son kutu oyununun ardından bahçede soğukta birer kadeh şampanya içmeye çıkmıştık.
Aslında ertesi günleri hep daha çok severim; dünden kalanları atıştırmak, pijamaları çıkarmamak hoşuma gider... Çocuklar olunca tembelliğe fırsatımız kalmıyor ne yazık ki.
Arkadaşlar ortalığı toplamamıza yardımcı oldular bugün, erkence gittiler, sonrasında biz de kızları parka götürdük.
Pek dinlenemeden başlıyorum yeni yılın ilk haftasına, sanki 1 gün daha dinlenmeye ihtiyacım var...